27 Ağustos 2010 Cuma

Referandumun Çarptığı Sol

“Evet” diyenler AKP kuyrukçuluğu yapıyorlar.

“Hayır” diyenler statüko kuyrukçuluğu yapıyorlar.

İşte, entelektüel -halk diliyle okumuş-, siyaseti bilerek yapan, örgütlü ve onlarca yıllık mücadele tarihi olan solun anayasa değişiklik referandumuyla ilgili tartışma pozisyonu kısaca ve biraz da basitçe böyle bir şey.

Karşımızda zerre kadar etkili olamayacakları bir anayasa değişikliği referandumu üzerinden birbirlerini yıpratmayı hedefleyen, bu arada o ağızlarından düşürmedikleri halkın referandum üzerine ne düşündüğünden haberi olmayan solcular var. Hatta halkın ne düşündüğünü bırakın birbirlerinin tam olarak ne düşündüklerinden dahi haberleri yok. Önlerine gelen konuyla ilgili olarak içeriğini az miktarda (neyse ki bu kadarı yapılıyor) dikkate almakla birlikte, esas olarak daha önce yaşadıkları çeşitli politik(!) ayrışmaların etkisiyle pozisyon alıyorlar. Bunun böyle olduğu birbirleri hakkında söyledikleri ve yazdıklarına bakarak anlaşılabiliyor.

Yani her güncel politik tartışmada olduğu gibi bu tartışmada da eskisiyle yenisiyle, gelenekçisiyle gelecekçisiyle sol bir bütün olarak siyaset yapmayı bırakıp kimin daha solcu olduğunu ispatlamaya çalışıyor: “Evet” diyen yeni solcular “Hayır” diyen eski solculara “solculuğunuzu gözden geçirin”, “Ergenekon'un değirmenine su taşıyorsunuz” diyor. Hayır” diyen eski solcular “Evet” diyen yeni solculara “solculuğunuzu gözden geçirin”, “AKP kuyrukçuluğu yapıyorsunuz” diyor. Her daim serbest piyasaya olan karşıtlığını vurgulayan solun, adeta iki rakip firmanın birbirinin mallarını kötüleyerek rekabet etmesine benzeyen böylesi bir serbest piyasa mantığına sahip olmasını anlamak mümkün değil.  

İşin bir başka ilginç yanı da yaftalamak konusunda tarihsel olarak başarılı bir performansa sahip solcuların bu tür sözleri sarf ettikten sonra birbirlerini diğerini yaftalamakla suçlaması. “Yetmez ama evet” diyenlerle “yetmez o yüzden hayır” diyenlerin yazdıkları yazılara bakarsak aslında hiç biri yafta iddiasından geçilmiyor. Evet, böylesi polemik tarzı yaklaşımlar kimi zaman zihin açıcı bir tartışma yöntemi olarak kabul edilebilir belki ama oldukça dar bir çerçevede yapılan bu tip tartışmalar abartıldığı takdirde etiket yazısı olmaktan öteye geçmiyor. 

Peki, bu durumdaki solu değiştirmek veya iyileştirmek mümkün mü? Eğer değişime inanıyorsak elbette bu sorunun yanıtı olumlu olacaktır. Ancak görülen o ki bu yöndeki kimi çabalar da eski siyaset yapma tarzına yenik düşüyor. Soldaki mahalle baskısı kendisini yeni olarak ifade edenlerin üzerinde bir tür solculuklarını ispat etme zorunluluğu olarak baş gösteriyor. Bunu yaparken de üzerinde tartışılması gereken konu her neyse (ki şimdilerde anayasa değişikliği referandumu) ondan hızla uzaklaşılarak sığ ve kısır tartışmalar girdabına düşülüyor.    

İşte, solun günde beş vakit dilinden düşürmediği halkın bu sığ ve kısır tartışmalara bakarak görebileceği tek şey memlekette solcu olmadığı. Öyle ya ne “Evet” diyenler ne de “Hayır” diyenler solcuysa yani herkes birbirini solcu olmamakla itham ediyorsa, bu durumda sol camianın dışından bakan birisi rahatlıkla memlekette solcu yokmuş sonucuna varabilir. En basitinden oy oranlarını dikkate alırsak bile bu bu sonuca varılmasına şaşmamak gerekiyor.   

Zaman zaman futbol maçlarında hakemlerin kötü yönetim göstermesinden şikâyet edilince alternatif olarak yabancı hakemlerin getirilmesi önerilir. Belki de kurulu düzene karşı değil de birbirlerine karşı başarılı bir şekilde mücadele eden solcular için böyle bir çözümün gündeme getirilmesi fena olmaz. Yıllardır aynı yöntemleri kullanarak başarılı olamayan, üstüne üstlük yöntemlerini değiştirmekten ısrarla kaçınanların yerine dışarıdan, farklı bakış açıları denemek işe yarayabilir.


Ya da bu karmaşık çabanın yerine gençlere daha fazla yer açılması gibi basit ve etkili bir çözüm de tercih edilebilir. Belki de referandumda kimin ne diyeceğinden çok bu önemlidir. Ne dersiniz?

0 yorum: