GUE/NGL

Geçen Eylül’de yapılan seçimlerde, seçmenler SYRIZA’nın iki eksene dayanan yeni siyasi programını kabul etti:

GUE/NGL Milletvekillerinin Diyarbakır’ın Sur İlçesine Girmelerine İzin Verilmedi

GUE/NGL heyeti, Türkiye ziyaretine dair raporunu Strazburg’da 8 Mart günü saat 17.30’da açıklayacak.

GUE/NGL

Cizre sakinlerine yönelik ölümcül saldırıları en güçlü şekilde kınıyoruz.

23 Şubat 2013 Cumartesi

Kuro! Were Were...

“Kur” Kürtçe'de erkek çocuk anlamına geliyor. “Kuro” bu sözcüğün seslenme halini gösteriyor. Çocuğunuzu çağırmak için kullanabilirsiniz mesela: “Kuro were!"

Bir sözcüğün tam olarak ne zaman ve ne şekilde bir dilden dile geçtiğini, geçerken ne ara anlamının değişikliğe uğradığını veya deforme edildiğini bilebilmek elbette mümkün değil. Tarihin belirli bir döneminde, Kürtlerin gündelik hayatlarında kullandığı kimi sözcükler de bu şekilde bir değişim, dönüşüm yaşamış. Kürtçe'nin “Kuro” sözcüğü de yazılış ve söyleniş itibariyle “kıro”ya, anlam itibariyle de “kaba, görgüsüz, şekilsiz, giyinmeyi bilmeyen, toplu olarak alt kültür olarak görülen ne varsa ona sahip kimse” değişikliğine uğramış.

Tarihin belirli bir dönemi dediğim, Kürtlerin köylerinin yakıldığı, önce en yakın kent merkezine, oradan da Türkiye'nin batıdaki büyük illerine kitlesel bir şekilde göç etmek zorunda bırakıldıkları korkunç 90'lı yıllara denk geliyor. Türkiye'nin batısında yaşayanların o zamana belki sadece adını duydukları belki de tek tük karşılaştıkları Kürtlerle kalabalık bir şekilde karşı karşıya geldikleri, büyük kentlerde farklı kültürlerin yanyana gelmeye başladığı yıllar da denebilir. Daha önceleri müzik ve filmler aracılığıyla bozuk bir Türkçe olarak batıda yaşayan insanların hayatına değmiş olan Kürtçe, bu kez birebir sahiplerinin taşımasıyla hayatlarına girdi. Böylece yerlerinden yurtlarından göç ettirilen Kürtlerin dillerinin, farklı bir dilin egemen olduğu büyük kentlerde deforme olması süreci başlamış oldu.

“Sıradan” insanların bu deformasyon sürecinde kapladığı yere dair söylenecek başka şeyler de bulunabilir elbette ama kendini “Sol, demokrat vb.” sıfatlarla tanımlayanların da benzer bir bilgisizlikten muzdarip olmasını nasıl açıklamalı? Halkların kardeşliği sloganını dillerinden düşürmeyenlerin kardeş dedikleri halkın dilinden ilaç niyetine olsun biraz anlamayı hiç düşünmemiş olmaları ne kadar acıklı değil mi?

Belli ki bu arkadaşlar arasında hala “Orda bir köy var, uzakta / O köy bizim köyümüzdür. / Gezmesek de, tozmasak da / O köy bizim köyümüzdür." zihniyeti hüküm sürüyor. "Kıro" şeklinde kullanılan sözcüğün Kürtlerle ilgili bir çağrışımı olduğu ayan beyan ortadayken bunu hiç farketmemiş olmaları bile bunun bir göstergesi... Fakat iletişim ve bilgi teknolojisinin bu kadar geliştiği bir çağda hala “Aaa kıro aslında Kürtçe anlamı başka olan bir sözcük müymüş?” şaşkınlığı hiç de kabul edilebilir bir şey değil. Oysa her şey birkaç tık ötede...

İnternette Kürtçe üzerinde dair biraz araştırma yaparken Çar Newa'nın “Kuro Were” şarkısını dinleyebilirsiniz.


3 Şubat 2013 Pazar

Neden AB, Hırvatistan’a Daha Fazla İhtiyaç Duyuyor?

Hırvatistan’ın Temmuz 2013’te, Avrupa Birliği’nin 28. üyesi olması bekleniyor. Garip ama duruma bakarsak AB bu katılımdan Hırvatistan’a göre daha fazla kazanç elde edecek gibi görünüyor.

2005 sonlarında Hırvatistan ve AB arasındaki katılım müzakereleri resmen başladığında, önde gelen liberal Hırvat günlük gazetelerinden biri, zafer ilan eder gibi ilk sayfasının tamamını kaplayacak şekilde şu manşeti atmıştı: “Hoşçakal Balkanlar!” O zamanlar, Avrupa Birliği’ne dair hâkim ve tipik duruş şöyleydi: Bir tür kendi kendini gerçekleştiren efsaneye göre Balkanlar, Batıya katılarak “uygarlaşması” gereken bölge. Sadece sekiz yıl sonra, Hırvatistan nihayet Avrupa Birliği’nin bir parçası oluyorken ne AB ne de Balkanlar artık aynı imaja sahip. Bugünün durumu biraz da doktorun ilk önce iyi haberi mi kötü haberi mi duymak istersin diye seçim yaptırdığı hastayı anlatan meşhur fıkraya benziyor. Elbette hasta önce kötü haberi duymayı seçiyor. Doktor “Kötü haber; kansersin. Ama endişe etme, iyi haber; Alzheimer’ın var ve eve gidince kötü haberi çoktan unutmuş olacaksın” diyor. Bu, tam da kötü haberin, Hırvatistan’ın büyük politik ve ekonomik kriz yaşadığı, neredeyse her gün yeni bir yolsuzluk haberi patlamadığı ve işsizlik oranının yükseldiği, iyi haberinse “Merak etmeyin, AB’ye gireceksiniz” diye sunulduğu Hırvatistan’ın AB’ye katılımı durumuna benzemiyor mu?