GUE/NGL

Geçen Eylül’de yapılan seçimlerde, seçmenler SYRIZA’nın iki eksene dayanan yeni siyasi programını kabul etti:

GUE/NGL Milletvekillerinin Diyarbakır’ın Sur İlçesine Girmelerine İzin Verilmedi

GUE/NGL heyeti, Türkiye ziyaretine dair raporunu Strazburg’da 8 Mart günü saat 17.30’da açıklayacak.

GUE/NGL

Cizre sakinlerine yönelik ölümcül saldırıları en güçlü şekilde kınıyoruz.

31 Ağustos 2012 Cuma

İnkılap Dersi ve Tokta...

Toktamış Ateş, olanca inkılap ateşiyle anfide
Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi dersi üniversitelerden kaldırılıyor diye sızlanan kemalistler var.

Bizim derse Toktamış Ateş girmişti. Atatürk’ün akşam yemeği menüsünün kuru fasulye pilavdan oluştuğunu ama yokluktan pilav değil sadece kuru fasulye yediğini anlatmıştı. Bence pilavsız kuru fasulye yemek gerçekten büyük bir devrim. Ben yapamam şahsen.

Ha, bir de Atatürk’ün yarı diktatör olduğunu söylemişti. Demokrasiye geçmek isterken ülkenin durumu gereği diktatörlük uyguladığı için yarı diktatör oluyormuş. Tabi bunu öğrenip sınavdan geçebilmek için de kendisinin kitabını almak gerekiyordu. Aldık.

Altı ok kısmını biliyorsunuz zaten. Harf devrimi, şapka devrimi, takvim devrimi, rakı, beyaz leblebi, “Q” harfi alfabede olsun mu olmasın mı falan… Bunlar da sabit. Sonra yurtta sulh cihanda sulh var. Ki yurdun sulh içinde olduğu dönemler bir hayli az. Bir de o zamanlar uzaya dair bir fikir olmadığı için yıldız savaşlarına dair bir öngörü yok tabii… Olsa uzayda da sulh derdi herhalde.

Bu dersten sonra hepimizin çantasından Che'nin çantasından olduğu gibi Nutuk çıkacak sandık ama olmadı. Neyse ki zamanla bu travmayı atlattık. 

Bu da sınavda soru sorduğu kitabı

26 Ağustos 2012 Pazar

Bitmeyen Senfoni: Bu ….’nin Ekmeğini Yiyorsunuz Ulan!

Bu ülkede hak talep edene en kestirme yanıt böyle veriliyor. Grev hakkı, anadilde eğitim hakkı, ölmeden boşanma hakkı, geçmişini araştırma hakkı, parasız eğitim-sağlık hakkı, ibadet hakkı fark etmiyor. Bazen patronun, bazen ülkenin, bazen erkeğin, bazen Türklerin, bazen devletin, bazen Sünni Müslümanların ekmeğini yediğiniz için herhangi bir konuda herhangi bir şekilde hak iddia etmeniz mümkün değil. Aslında mümkün yani teoride herkesin herşeyi talep etme hakkı var (muhtemelen anayasada en çok geçen sözcük “ama”yla devam edersek) ama o zaman da” pratikte ekmeğini yediğinizin iddia edildiği yerden kurşunu yeme ihtimaliniz çok yüksek oluyor.

Bu yüzdendir ki ekonomik gelişmişlik göstergeleri bakımından “bazı” listelerde üst sıralarda görülen Türkiye, sosyal gelişmişlik göstergelerinin yer aldığı “neredeyse tüm” listelerde dip taraması yapıyor.

Dünyanın en büyük 17, Avrupa’nın en büyük 6. ekonomisi olmakla övünen Türkiye’nin diğer bazı göstergelerde durumu şöyle:

6 Ağustos 2012 Pazartesi

Weblerin Kardeşliği

“Halkların kardeşliği…”

Bu, Türkiye’deki sol partilerin her daim sarf ettiği bir slogan. Sarf ettiği diyorum çünkü sol partiler bu sloganı gerçekten de sarf ediyorlar yani tüketiyorlar. Böyle bir söylemleri olmasına rağmen pratikte çoğu alanda bunun somuta büründüğünü göremiyoruz.

ÖDP, EMEP, TKP, ESP, SDP, DSİP, EDP… Bunlar Türkiye’de kendilerini sol/sosyalist olarak tanımlayan partiler. Geçmişteki adlandırmalara göre bakarsak aralarında Stalinstinden Troçkistine, Maocusundan Enver Hocacısına, özgürlükçüsünden gelenekseline her tür görüşten var parti bulunuyor. Bazıları arasında bu geçmiş ayrımlardan dolayı sokakta bile yanyana gelmeme çabası var, bazıları yakın zamanda yaşadığı fikri ve örgütsel ayrışmalar nedeniyle şiddet uygulayabilecek kadar düşmanlık güdüyor. Ve fakat hepsinin ortaklaştığı bir nokta var.

3 Ağustos 2012 Cuma

İsterdim ki Üç Dil Bileyim...

İsterdim ki köyde yaşayayım. Dedemin, babamın köyünde... Babamın oyun oynadığı yerlerde oyun oynayayım. Türlü türlü otun, çiçeğin, ağacın, börtü böceğin ismini bileyim...

İsterdim ki onun su içtiği çeşmeden su içeyim. Yüzmeyi Peri Suyu'nda öğreneyim.

İsterdim ki anam gibi yıllar sonra ışkın, taze nohut yiyince çocukluğuma döneyim.

İsterdim ki Elazîz ve Çewlîg'e dönünce çocukluğuma döneyim onlar gibi...

İsterdim ki Kurmancî bileyim. Veya anamın dili Kirmanckî...

İsterdim ki en az üç dil bileyim. Bedri Rahmi'nin dediği gibi:

"En azından üç dil bileceksin 
En azından üç dilde 
Canımın içi demesini 
Kırmızı gülün alı var demesini 
Nerden ince ise ordan kopsun demesini 
Atın ölümü arpadan olsun demesini 
Keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur demesini 
İnsanın insanı sömürmesi 
Rezilliğin dik alası demesini 
Ne demesi be 
Gümbür gümbür gümbür demesini becereceksin"

Bir anamın dili Kirmanckî, bir babamın dili Kurmancî, bir de Türkçe...

İsterdim ki en az üç dil bileyim...

İsterdim.