5 Nisan 2012 Perşembe

(12) Eylül Sıkıntısı

12 Eylül davası göstermelik bir dava mı?

Sol içinde ağırlıklı görüş, bu soruya evet yanıtını veriyor. Bu soruya evet diyenlerin büyük çoğunluğu da darbecileri koruyan geçici 15. maddenin kaldırılmasını (başka bir çok maddeyle birlikte) öngören referandumda hayır demişti.

12 Eylül gibi toplumun tarihini ve o tarihi yaşayan bütünü etkileyen davaların standart bir hukuk prosedürü içinde yürümesini bekleyen yok sanırım? Ya da hukuka temel olan yasaları çıkaranların ve sonrasında bu yasaları mahkemelerde uygulayanların toplumsal baskılardan etkilenmeyeceğini düşünen?

12 Eylül davası gibi davalar “Bu davadan iş çıkmaz. Göstermelik. Kandırmaca.” diye değerlendirilip bu değerlendirmelere göre ele alınırsa elbette bir sonuca varmaz. Solun burada yapması gereken ekonomi, sosyoloji, psikoloji ve dahi ekolojisiyle bir bütün olarak mahvettiğini ileri sürdüğü, her yıl dönümünde rakamlarla 12 Eylül diye başına gelenleri sayıp döktüğü halkı harekete geçirerek bunu bir tür 12 Eylül'ün kamusal teşhiri fırsatı olarak kullanmak olmalı. Sol, bu dava başlamadan önce çeşitli kitle iletişim araçlarını kullanarak yapılan darbenin kişisel ve toplumsal zararlarını aktarabilir, böylece hem o günleri yaşamış ve bundan zarar görmüş olan kitleleri canlandırabilir hem de o devirden bihaber olan, Kenan Evren'in adını dahi duymamış, tarihi kendi içinde yaşadığı zaman diliminden ibaret sanan büyük bir genç ve orta yaş grubu harekete geçirebilirdi. YÖK, HSYK, zorunlu din dersi, Siyasi Partiler Yasası ve %10 seçim barajının kaldırılması gibi politik talepleri içeren bir çalışma yürütüp bunu toplumun derinliklerine doğru yaymayı deneyebilirdi.

Solun büyük bir kesimi bunu yapmayı tercih etmedi. Evet, bu kurumlar kalkmadıkça 12 Eylül'le hesaplaşılmaz dediler tabi ki ama bunu dile getirme tarzlarından daha çok davayı önemsizleştirmekte bir bahane olarak kullanıldığı gibi bir izlenim ortaya çıktı. Bunun yerine herkes kendi köşesinden “Bu iktidar 12 Eylül'ü yargılayamaz”, “12 Eylül'ü 12 Eylül çocukları yargılayamaz”, “Bu dava göstermelik bir dava” gibi söylemlerle başından bu yana karşı çıkmayı tercih etti. En başından bu yana solun çoğunluğu “AKP bu maddeyi kaldıramaz ki, kaldırsa bile yargılayamaz ki, yargılasa bile ceza veremez ki, ceza verse bile sembolik olur ki, sembolik olsa bile uygulayamaz ki, uygulansa bile Kenan Evren zaten 90 yaşında bir ihtiyar ki” şeklinde sürekli itiraz içeren bir tutum sergiledi. Arkalarında kitlesel bir destek de olmadığı için geniş kitleler nezdinde yapılan hiçbir şeyi beğenmeyen, kendileri yapmadıkları sürece hiçbir konuda harekete geçmeyen ve her zaman ve her yerde karşı çıktıkları 12 Eylül darbesinin yargılanması sürecinden pasif kalan siyasal örgütlenmeler olarak göründüler. Sadece böyle görünmekle kalmayıp karşı çıktıkları egemen sınıfın ve onun görünürdeki temsilcisi olan bugünkü iktidarın hem referandum sırasında hem de dava sırasında bu durumu olabildiğince kullanmasına fırsat verdiler. Kabul edelim ki bu iktidar, bu tür durumları kullanmakta inanılmaz derecede mahir.

Davanın açılmasıyla birlikte referandumda hayır veya boykot diyenlerin ve bu davanın göstermelik olduğu söyleyenlerin bir kısmı “tarihe not düşmek” için de olsa müdahil olmaya karar verdiler (BDP, ÖDP, EMEP vb.). Bir kısmı davaya katılmayıp yokmuş gibi davranmayı tercih etti (Halkevleri vb.). Bir kısmı da işi bir adım öteye götürüp davaya karşı imza kampanyası örgütlemeye kadar vardırdı (T'K'P vb.).

Yine de henüz fırsat yitirilmiş değil. Doğru bir bakış açısı ve stratejiyle bu dava bambaşka bir seyre bürünebilir. Bahsettiğim mahkemenin yürütülüş biçimiyle sınırlı değil elbette. Bu davanın getirdiği toplumsal ilginin iktidar üzerinde baskı aracı olacak bir hale dönüştürülmesinden bahsediyorum ama bunu yapabilmek için de biraz bakış açısının değiştirilmesi gerekiyor. Umalım ki sol parti ve örgütlerde bu bakış açısı değiştirme işi uzun süre almasın.

1 yorum:

chtrtm dedi ki...

Dünki manzarayı gördükten sonra Türkiye solundan bir cacık olmaz gorusum yerli yerine oturdu.

İki kürsü rezaleti ve senin yukarıda anlattığın bölünmüşlük ile bir yere varılmaz.

Sol partilerin kitlesiz parti olunmayacağını, hücre tipi particiliğin sadece kendi dar dünyalarında devrimi getirceğicini kavradıkları gün, 12 Eylül AKP güdümünde olmadan yargılanır. Ya da bir tiyatro kurulur birileri de soytarıyı böyle canlandırır.