15 Eylül 2010 Çarşamba

Referandumda Sol, Solda Referandum...

Anayasa referandumu fırtınası nihayet dindi. Dindi ama bu referandum çıkan sonuçtan bağımsız olarak yani evet veya hayırın hangisinin doğru olduğuna bakmaya gerek kalmayacak şekilde solun hal-i pür melalini de ortaya çıkarmış oldu. Gerek referandum öncesi yürütülen kampanyalar gerek sonrasında yapılan analizler ve yorumlar sayesinde solun neden toplum nezdinde bindeli oranlarla ifade edilen bir ilgiye mazhar olduğunu bir kere daha görmüş olduk.


Her zaman değişimin -elbette mutlak değer içinde bir değişimin değil pozitif yönde bir değişimin- destekçisi olması beklenen solun ülkemizdeki versiyonunun -ve yine elbette hepsinin değil- referandum öncesinde gösterdiği performans bırakın mutlak değeri, tersine negatif yönde oldu. Yıllarını, ömürlerini baskıcı ve statükocu devlete ve onun kurumlarına karşı mücadele ederek geçirmiş olduklarını söyleyenler ve onları örnek alarak mücadele ettikleri iddiasında bulunanlar bir anda yetmese de küçük de olsa atılan adımın karşısında yer alan, MHP'nin de içinde bulunduğu ve CHP'nin önderliğini yaptığı hayırcı cephenin içinde zuhur ettiler.


Ne 12 Eylül darbecilerini koruyan geçici 15. maddenin kaldırılması, ne anti demokratik bir yapıya sahip HSYK ve Anayasa Mahkemesi'nin biraz da olsa demokratikleşmesi, ne de özel hayatın gizliliğinin biraz daha koruma altına alınması onları bu hayırcı cephede yer almaktan alıkoyamadı. Tam tersine çevrecilerin, özelleştirme karşıtlarının ve hukukçuların bu zamana kadar hukuk mücadelesinde kullanmadığımız hatta kullanmaktan kaçındığımız bir madde dedikleri “yerindelik denetimi” maddesi1, 2, AKP'nin iktidardan hiç gitmeyeceğine veya kendilerinin gönderemeyeceğine dair inancın bir göstergesi olan yargı ele geçiriliyor iddiası, Cumhuriyetin kazanımlarını korumak gerek söylemi ve en inanılmazı olan “zaten zamanaşımı var, Kenan Evren çok yaşlı, yargılanması sembolik bir şeyden öteye geçemez” gibi bahanelerle aldıkları tutumu haklı çıkarmaya çalıştılar.

Sonuçta solun öncülük etme iddiasında bulunduğu halk bütün bu bahaneleri ve korkutmaları dikkate almayarak önerilen değişiklikleri büyük bir farkla kabul etti. BDP'nin boykot kararı olmasaydı farkın daha da fazla olacağını Doğu ve Güneydoğu'daki sandıklarda oy kullananların tercihlerine ve Ahmet Türk'ün “Kürtlerin önünde 'hayır'la 'evet' arasında bir tercih olursa elbette ki hepsi 'evet' diyecek. İçinde 12 Eylül olan bir şeye 'hayır' deme şansı yok.”3 sözüne bakarak rahatlıkla varsayabiliriz.

Ortaya çıkan bu sonuçtan sonra hayırcı cephede yer alan solculardan beklenen oturup gerçekçi bir değerlendirme yapmalarıydı. Ama bunu yapmak yerine referandumda evet oyu kullanan solculara yönelik liberallikten dönekliğe, döneklikten AKP yandaşlığına varıncaya dek çeşit çeşit suçlamalar yöneltmeye devam ettiler. Buraya kadarı için solun gündelik politik gelişmeler karşısında aldığı farklı tutumlara göre her zaman kendi içinde yaşadığı bölünmelerde birbirine karşı gösterdiği refleks diyebiliriz. Sol, çoğunlukla bu tür farklılıklarını ideolojik olarak gelişme ve zenginleşme yönünde kullanmak yerine birbirini hırpalamak için kullanmıştır.

Alıştığımız hırpalama faslı geçtikten sonra asıl beklenmedik olan geldi. Bu defa bildik reflekse bir cepheden ek olarak gelen ise memleket solunun toplumdaki karşılığını bildikleri halde içinde bulundukları hayırcı cephenin başarısını fecaat bir şekilde değerlendirmeleriydi. Çok büyük çoğunlukla CHP ve MHP seçmenlerinin oluşturduğu referandumdaki %42'lik hayır oranını “kemik sol oy” olarak önümüze sürdüler4. Üstelik sanırım buna inanmamızı da bekliyorlar.

Referandumda ve sonrasında solda alınan farklı tutumlara bakarak bunu aynı zamanda solda referanduma çevirmek belki de daha hayırlı olacaktır. Bırakın gündelik politik gelişmeler karşısında doğru tutum almayı başaramamasını, analizlerinde bile böylesi abuk denilebilecek tespitlerde bulunan bir soldan ayrışmak özgürlükçü solun kendi siyasi geleceğinin selameti açısından bir numaralı önceliği olmalıdır. Bu önceliğin gereklerini yerine getirirken göstereceği beceri ve samimiyet emekçilerin, ezilenlerin ve mağdurların sesi ve temsilcisi olma iddiasının ciddiyetini ortaya koyacaktır.

0 yorum: