16 Kasım 2010 Salı

Açık Mavi Yakalılar...

Belki biliyoruz ama yine de bir kaç tanımdan başlamak doğru olacak.

İşçi: Belirli bir ücret karşılığı emek gücünü satan ve üretim araçlarına sahip olmayan birey.

Mavi Yakalı: Emek gücünü satarken kol gücünü kullanan ve üretim araçlarına sahip olmayan birey.

Beyaz Yakalı: Aynı emek gücünü satarken kafa gücünü kullanan ve üretim araçlarına sahip olmayan birey.

Bu iki yaka arasındaki kol-kafa gücü ayrımı yanında bir diğer ayrım da mavi yakalıların işçi olduklarını kabul etmeleri, beyaz yakalılarınsa bunu kabul etmemesi. Kravat takan veya döpiyes giyen beyaz yakalı kendini birden sınıf atlamış olarak hissediyor ve beyaz yakasını düzelterek alımlı ve de çalımlı bir şekilde işinin (masasının) başına geçiyor.

İş sadece alım ve de çalımda kalsa bunu bir “insanlık” hali olarak değerlendirmek mümkün olabilirdi ancak beyaz yakalılar çalıştıkları ortam ve giydikleri kıyafet gereği kendilerini toplumsal hiyerarşide mavi yakalılardan daha üstün bir konumda görüyorlar. Elbette böyle görmelerini sağlayan ya da en azından kendilerini öyle görmelerinden memnun olan bir kesim de var.

İşte burada karşımıza yeni bir tanım çıkıyor: İşveren. İşveren, “belirli bir ücret karşılığı emek gücünü satın alan ve üretim araçlarına sahip olan birey”dir. Yani, bu mavi yakalılarla beyaz yakalılar arasındaki yapay ayrımdan çıkarı olan kesim (Kapitalist, burjuva gibi terimler de aynı anlama gelir).

Özellikle zamanımızda bu yapay ayrım, işçilerin işverenlerle olan mücadelesinde bir tarafın eksik kalmasına yol açıyor. Gelişmiş veya belirli bir seviyeyi aşmış gelişmekte olan ülkelerde hizmetler sektörünün (beyaz yakalıların çalıştığı sektör) payı giderek artıyor. Örnek olarak ülkemize bakarsak, Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) Ağustos 2010 dönemi Hane Halkı İşgücü İstatistiklerine göre;

İstihdam edilenlerin % 26,6'sı "tarım", % 19,5’i "sanayi", % 6,6’sı "inşaat", % 47,2'si ise "hizmetler sektörü"nde. Daha önce bir işte çalışmış olan işsizlerin % 52,1'i "hizmetler", % 22,7’si "sanayi", % 16,5’i "inşaat", % 6,2’si "tarım" sektöründe çalışmış, % 2,5’i ise 8 yıldan önce işinden ayrılmış. İşe başlayan veya iş değiştirenlerin % 19,5'i "sanayi", % 33,5'i "hizmetler", % 20,8'i "inşaat" sektöründe, % 26,2'si ise "tarım" sektöründe işe başlamış. Bu istatistiklerde görüldüğü gibi istihdam alanında ağırlık hizmetler sektöründe yer alıyor.

Ayrıca yine TÜİK'in en son 2006 Kasım ayı döneminde yayınladığı Kazanç Yapısı istatistiklerine(1) göre hizmet sektörleri çalışanları olarak kabul edebileceğimiz “Büro ve müşteri hizmetlerinde çalışan elemanların”, “Hizmet ve satış elemanlarının”, ve “Nitelikli tarım, hayvancılık, avcılık, ormancılık ve su ürünleri çalışanlarının” aylık ortalama brüt ücretleri sırasıyla 1153, 793 ve 840 TL. Sanayi sektörü çalışanları olarak kabul edebileceğimiz “Tesis ve makine operatörleri ve montajcıları” ve “Nitelik gerektirmeyen işlerde çalışanların” aylık ortalama brüt ücretleri ise sırasıyla 877 ve 734 TL.

Açlık ve yoksulluk sınırının DİSK'in Eylül 2010 raporunda(2) açıklandığı gibi 4 kişilik bir aile için, sırasıyla 799 ve 2906 TL olduğunu kabul edersek, hizmetler sektöründe çalışanların yani beyaz yakalıların hem sanayi sektöründe çalışanlarla yani mavi yakalılarla çok farklı bir ücrete sahip olmadıklarını hem de bir kısmının açlık sınırında ama hepsinin kesinlikle yoksulluk sınırının altında bir ücret elde ettiklerini görebiliriz.

Bütün bunlara bakarsak bir tanıma daha ihtiyaç var: Açık Mavi Yakalı. Yani bütün bu bahsettiklerimizden sonra hem beyaz yakalıların hem de mavi yakalıların bir bütün olarak işçi sınıfını -Açık Mavi Yakalıları- oluşturuğu söylenebilir sanırım.

Açık ki sanayi sektörü işçisi olarak kabul edilen ve kol gücünü kullanan mavi yakalılarla, hizmetler sektörü işçisi olarak kabul edilen ve kafa gücünü kullanan beyaz yakalılar arasındaki ücrete dayalı ayrım giderek silikleşiyor.

Peki, işverenlerin (kapitalistlerin, burjuvazinin) gözünde hem ücret hem de yasal açıdan tek bir tanımda, “işçi” tanımında, birleştirilen bu iki yaka solcular, sosyalistler nezdinde neden hâlâ çok farklı kabul ediliyor?

Sol örgütler hâlâ söylemlerinde, eylemlerinde sadece mavi yakalılara hitap edecek kavramlar ve görsel araçlar kullanıyorlar. Bankacılık ve sigortacılık, yazılım ve bilişim, medya, pazarlama vb. sektörlerde çalışanlara dair hiç bir farklı, orijinal öngörüleri yok. İstihdamın yarısını oluşturan hizmetler sektöründeki çalışanları gör(e)meyen solun, ne kadar bir büyüme şansı olabilir ki?

(1)http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?tb_id=27&ust_id=8

0 yorum: