31 Mayıs 2012 Perşembe

Kanî Sincê'ye İnerken

1-Kanî Sincê'ye inen patika
Köyün içinden Kanî Sincê'ye yani aşağıdaki tarlaya inen patika, artık çok az insan kullandığı için otla kaplanmış. Belli belirsiz bir iz şeklinde diğer tarlaların arasında aşağıya doğru kıvrılarak iniyor. Diğer tarlalar da artık ekilmediği için neredeyse otlağa dönmüşler. Eskinin bereketli tarlaları, şimdi daha önce hiç işlenmemiş gibi görünüyorlar.

İşte tam o patikadan inerken karşımıza çıkan siyah yılan, galiba babam kafasına bastığı için öyle kuyruğunu sallayarak can havliyle kaçtı.

Yılanla yüzyüze tanışmam da böyle oldu.


2-Tırtılların yemeye başladığı ağaç
Köydeki bütün meşelerin yapraklarını bir tür tırtıl yemiş, yemeye de devam ediyor. Kanî Sincê'ye inerken uzaktaki görünen tepelere kadar bütün meşeler yapraksız. Normalde gözün alabildiği her yer yemyeşilken şimdi yapraksız kalmış ağaçlar yüzünden öbek öbek kahverengi hakim. Ülkü teyze "65 yaşındayım, ben hiç böyle bir şey görmedim. Önceden ormanlar yakılırdı, şimdi böcek atılıyor" dedi. Birbirini gören uzak ve yüksek tepelere ev değil ama büyük biraderin herkesi gözetleyebilmesi için koca koca karakollar kurulmuş. Tırtılların da meşelerin yapraklarını yemesi ve bu sayede karakolların o bölgede bulunanları görmesi için helikopterden bırakıldığını söylüyor. Çünkü meşeler o kadar sık, yapraklı ve yeşilmiş ki arasına fil saklansan görünmezmiş.

Kanî Sincê, burası:

3-Kanî Sincê (Dikenli Çeşme)
Kanî: Çeşme, Sincê: Dikenli. Yani Dikenli Çeşme. Neden böyle dendiğini bilen yok çünkü çeşmenin etrafında diken yok. Belki 100-150 yıl önce yapıldığı zaman diken varmış. Belki de dikene benzer yaprakları olan ağaç varmış. Tahminler muhtelif.

Her tarlanın karışmasın diye böyle bir ismi var. Kortê Penîştê: Sakız Çukuru, Hember: Karşı, Yegreg: Anlamını bilen yok. Ermeniceden gelme olasılığı yüksek, Xwêdanî: Tuzla, Banî: Köprü, Pozikê Kulawî: Kulawî'nin Burnu, Çewlîg: Delta, Binî Navrîye: Navrîye'nin Altı. Bir de "Axpîn" var. Bu genel bir adlandırma. Evin etrafında oldukça bol verimli ve bol gübrelenmiş tarlayı tarif ediyor.

Kanî Sincê'nin alt tarafı Peri Suyu. Şu anda Dêrsim'i insansızlaştırma planının bir parçası olarak Peri Suyu'nun üzerine 5-6 tane HES daha yapılması planlanıyor. Bir tanesi de bizim köyün tarlalarının bir kısmını sular altında bırakacak.

4-Diğer yakadaki eski Ermeni köyleri
Kanî Sincê'nin tam karşısında, yani suyun öte yanında iki köy var: Manakîrek ve Hulman. Eski Ermeni köyleri. Zaten çevrede Ermeni izleri çokça var. Kimi zaman bir köy isminde, kimi zaman bir tepenin isminde ortaya çıkıyor. Ermenilerin kendileri ise tabi ki yok. Soykırımından çok önce boşalan bu köylerde, bir kaç aile hariç Ermeni kalmamış. Neden, nasıl ve nereye gittiklerini hatırlayan, bilen yok. Kalanlar da sonraları İstanbul'a göç etmişler. Herhalde bir 50-60 yıl oluyordur. Ermeniler, artık bizim köylerin yavaş yavaş silinen hafızalarında yaşıyor. 60'lı yıllardaki yerleşim isimlerini Türkçeleştirme politikası sonucunda, Hulman köyüne "Doğucak", Manakîrek köyüne ise "Kuşaklı" ismi verilmiş. (Bazı solcuların "ilerici bir hareket" diye gördükleri 27 Mayıs darbesiyle birlikte yoğun bir şekilde uygulanan bir politika)


5-Peri suyunun diğer yakası
1938 Dêrsim katliamı, Peri Suyu'nun Tunceli tarafına yani Kanî Sincê'nin tam karşısındaki köylere kadar gelmiş. Suyun bu yanına, bizim köyün olduğu tarafa nedense geçmemişler. Nedense dememin nedeni şu; herkes Dêrsim deyince sadece bugünkü Tunceli ilini anlıyor ama aslında Dêrsim'le kastedilen bölge çok daha geniş bir coğrafyayı tarif ediyor. O zamanki Dêrsim sınırları içinde, şu anda Elazığ, Erzincan, Bingöl gibi illere bağlı ilçe ve köyler de var. Daha da netleştirmek gerekirse, Dêrsim bölgesi bahsettiğim illerdeki Alevi nüfusun yoğun olduğu ilçe ve köyleri de kapsıyor. Sanırım devlet o dönemde Peri Suyu'nu doğal bir sınır olarak tespit edip orada durmaya karar vermiş. Bugünkü Tunceli-Elazığ il sınırını da Peri Suyu belirliyor. Birbirlerine bu kadar yakın köylerden Peri Suyu'nun bir yanındakiler Elazığ'a, diğer yanındakiler Tunceli'ye bağlı.

Köyden çıkıp kente gitmek için dağ tepe aşmak gerekiyor. Neredeyse yüz yıldır yapıldığı gibi gidecekseniz istikamet belli. Her ne kadar artık yaya olarak giden gelen kalmadığı için izleri yok olsa da hatırlayanlar aynı yolu bulabilir. Arabayla gidecekseniz stabilize yol sizi bekler. Altı yere yakın bir arabanın sürtmesi muhtemel. En azından bizimki sürttü.

Peki, duble yollarla övünülen bu devirde asfalt nerede? Asfalt üç-beş köy ilerideki sünni köylerine kadar gelmiş. Alevi köylerinin yolu yukarıda dediğim gibi stabilize... Üç-beş köy dediğim de her köyün arası üç-dört kilometre var, öyle yakın mesafe sayılmaz yani.
6-Asfalt yolun başlangıcı

İşte asfalt yol buradan başlıyor. Burası bir Sünni köyü:

Adı Ûzev (Yüzev) olan bu Sünni köyünden ötesi, daha doğrusu asfalttan ötesi, Alevi köylerine doğru devam ediyor. Buranın ötesinde Saxin, Kolmîs, Qîrxil, Qelemezin, Qelesqelan (bizim köy), Kumet gibi Alevi köyleri var.

Tabi köylerin resmi isimleri başka başka. Malum asimilasyon politikaları gereği hepsine birer Türkçe isim monte etmişler. Yukarıdaki sırayla şöyle: Sağın, Ormancık, Kırgıl, Bardaklı, Karasakal, Kümbet... Kimini okunuşuna benzer bir şekilde uydurmuşlar kiminin birebir anlamını almışlar.

Qelesqelan'ın uzaktan görünümü
Neyse ki tarlalara kadar isim vermeye kalkışmadıkları için hala Kanî Sincê diyebiliyoruz. Tarla isimleri belki aynı ama artık ekecek insan kalmadığı için otlağa dönüşmüşler. Önce insansızlaştırıp sonra da barajlara boğunca dışarıdan tarım ürünü almak mecbur oluyor. Üstün devlet politikası böyle bir şey olsa gerek.

Kanî Sincê ve diğer tarlalar eski günlerine döner mi, bilmiyorum. Doğa, o kadar savaşa ve tahribata rağmen canlı ama tarlaları işleyen insanlar artık ya yok ya da eskisi gibi değil. Şimdilik her şey gittikçe tozlanan anılarda...

0 yorum: