GUE/NGL

Geçen Eylül’de yapılan seçimlerde, seçmenler SYRIZA’nın iki eksene dayanan yeni siyasi programını kabul etti:

GUE/NGL Milletvekillerinin Diyarbakır’ın Sur İlçesine Girmelerine İzin Verilmedi

GUE/NGL heyeti, Türkiye ziyaretine dair raporunu Strazburg’da 8 Mart günü saat 17.30’da açıklayacak.

GUE/NGL

Cizre sakinlerine yönelik ölümcül saldırıları en güçlü şekilde kınıyoruz.

30 Eylül 2011 Cuma

Emeklilik Yaşı ve Sol

Türkiye’de sol partilerde aktif olarak çalışan kesimleri kabaca üçe ayırabiliriz:

1) Emekliler
2) Öğrenciler
3) Çalışanlar

Bu yazının gizli öznesi: 1) Emekliler

Türkiye’de siyaset yapmanın çok önemli iki ölçütü var: Vakit ve nakit. Ülkenin içinde bulunduğu sosyoekonomik yapı gereği, sol partilerin etkin katılımcıları olması beklenen ücretli çalışanlar (antik zamanlarda proleter de denirmiş) ise vakit ve nakit konusunda bolluk içinde bulunmadıkları için beklendiği kadar başarılı olamıyorlar. Vakti sosyallik, nakdi ekonomik olarak değerlendirirsek:

23 Eylül 2011 Cuma

23 Eylül 1969... Mustafa Taylan Özgür, Beyazıt Meydanı'nda sırtından vuruldu...

(2007'de yazmışım...)

Hiç kendinizi başka birisiymiş gibi hissettiniz mi? Empati kurmak gibi değil, doğrudan o kişinin kendisi olmaktan bahsediyorum. İzlediniz mi bilmiyorum ama bu hafta 'Hatırla Sevgili' isimli dizide Taylan Özgür'ün vuruluşunu verdiler. Beyazıt'ta koşarken arkasından vurdular onu.

Gökyüzüne bakarak yere düştü. Onu koşarken arkasından vurdukları için, gökyüzüne bakarak yere düştüğü için benim adım Taylan oldu. Hiç adınızın başka bir şey olmasını istediniz mi? Adınızı beğenmediğiniz için değil, O olma nedenini beğenmediğiniz için. Dün gece Taylan ölme-seydi benim adım da Taylan olmasaydı diye istedim. Oysa ben adımı çok severim. Adımın anlamını soranlara gururla anlatırım çünkü benim adım sadece güzel bir ad diye Taylan konulmuş değil. Bu dünyadan herkesin eşit ve özgür olmasını isteyen bir insan acımasızca kopartıldığı için, unutulmasın diye konulmuş.

Hiç kendi ölümünüzü izlediniz mi? Dün gece beni koşarken arkamdan vurdular ve ben gökyüzüne bakarak yere düştüm.

Eşitlik ve özgürlük isteyen insanların öldürülmediği ve çocukların isimlerinin hüzünle konulmadığı bir dünya dileğiyle...

22 Eylül 2011 Perşembe

Küçük Hesapların Peşindeki Ofis Canlısı

Her gün aynı saatte kalkıp aynı yolu izleyerek aynı yere gidip aynı işi yapmanın da iyi yanları var aslında diyecek oldum ama düşününce çok saçma geldi. Gerçi, neticede bir ofis canlısı olarak yaşadığım çok da sevimli olmayan hayatı bir şekilde sevimlileştirme güdüsüne sahip oldum zamanla. Bir noktada abartıp saçma gelene kadar sevimlileştirmeye çalışıyorum. Bu sevimlileştirme güdüsü zaman zaman o kadar küçük hesaplar peşinde olmaya yol açıyor ki anlatamam: “Yazın neyse ki klimalı ortamda çalışıyoruz”dan tutun da “iyi ki servis var da yoğun trafikte toplu taşıma araçlarında sürünmüyoruz”a kadar gidiyor bu küçük hesaplar silsilesi. Bu küçük hesaplar öyle ölçüp biçip yapılan şeyler değil. Pek çoğu yıllar boyunca edinilen tecrübelerin ve izlenimlerin refleks olarak gerçek hayata yansıması sonucu yapılıyor.

15 Eylül 2011 Perşembe

Darbe Protestolarına Hayır!

Evet, bundan sonrakiler de iki gün önce gördüğümüz 12 Eylül 1980 darbesinin protesto edildiği mitingler gibi olacaksa bundan sonra darbeyi protesto etmek için artık miting düzenlenmemeli. 15-20 kişilik grupların ellerinde boylarından büyük pankartlar, dillerinde yapabildiklerinden ağır sloganlarla boş ve tecrit edilmiş sokaklarda yürüyüş yaptıktan sonra adeta kafese benzetilmiş bir meydana toplanıp -anma desem anma değil, protesto desem neyin protesto edildiği belli değil - etkinlik yapması sizce de anlamsız değil mi? Herkesten ve her şeyden tecrit edilmiş, nüfusun çoğunluğunun takip ettiği ana akım medyada köşenin de köşesinde yer alacak bir mitingin kime ne faydası var?

10 Eylül 2011 Cumartesi

Ofis Kürtleri

Ekseriyetle Türkiye’nin batısındaki büyük kentlerde doğup büyümüş ve iş hayatını çeşitli yüksekliklerdeki cam binalarda sürdürmekte olan Kürtlerdir. Tıpkı malum Bölge’de yaşayan ve literatürdeki en önemli özelliği elektrik faturası ödememesi olan kavmin “dağlarda yürüyen Türklerin kart-kurt sesi çıkarması sonucu” Kürt diye adlandırılması gibi, Ofis Kürtlerinin de ofiste çalışan Türklerin kağıt öğütme makinesinin çıkardığı kırt-kurt sesi nedeniyle Kürt diye adlandırıldığı tahmin ediliyor. Bu türün en önemli özelliği, Bölge’deki kavimdaşlarının aksine elektrik faturalarını otomatik ödemeye bağlamış olması ve üstüne ücretli çalışanlardan oluşan bir kavim olarak gelir vergisini daha ücretlerini almadan kaynaktan ödemesi olarak biliniyor. Bu bakımdan millet-i sadıka sayılabilirler. Öyle ya, ne de olsa vergi ödemek Türkler için neredeyse İslam’ın altıncı şartı gibi bir şey.