GUE/NGL

Geçen Eylül’de yapılan seçimlerde, seçmenler SYRIZA’nın iki eksene dayanan yeni siyasi programını kabul etti:

GUE/NGL Milletvekillerinin Diyarbakır’ın Sur İlçesine Girmelerine İzin Verilmedi

GUE/NGL heyeti, Türkiye ziyaretine dair raporunu Strazburg’da 8 Mart günü saat 17.30’da açıklayacak.

GUE/NGL

Cizre sakinlerine yönelik ölümcül saldırıları en güçlü şekilde kınıyoruz.

25 Aralık 2012 Salı

1. Üniversitelerarası Kınama Yarışması

Wikipedia'da "Türkiye Üniversiteleri" maddesinde yer alan bütün üniversitelerin (168 adet) "Duyurular" ve "Haberler" başlıklarına girip ODTÜ ve öğrencilerle ilgili bugüne dek ne açıklama yapmışlar baktım. Geriden gelenler mutlaka olacaktır. Onlarla da hükumet ilgilensin artık...

Şimdilik toplam 53 üniversite var. Tabii benim görebildiğim.

Here are the results:

20 Aralık 2012 Perşembe

Graz'da Yerel Seçimler: Avusturyalı Komünistlerin Başarısı

Avusturya'nın en büyük ikinci şehri Graz'daki yerel seçimlerin sonuçları, medya ve egemen politik çevrelerde bir tür politik deprem olarak algılandı. Avusturya Komünist Partisi (KPÖ), aldığı %20,1 oyla, muhafazakar Halkın Partisi'den (%33,5) sonra belediye için ikinci büyük seçenek haline geldi. Böylece KPÖ, sadece Yeşiller (%12) ve sağcı Özgürlük Partisi'ni (%13,9) değil, aynı zamanda Sosyal Demokrat Parti'yi de (%15,3) geride bıraktı.

Avusturyalı Komünistler bir süredir Graz'da yerel politika alanında sağlam bir çalışma yürütüyorlardı. İlk seçim sonrası anket verisi, KPÖ'nün bu defa elde ettiği sonuçların sadece yerel politika alanında önemli bir etkinlikten daha fazlası olduğunu ve Avusturyalıların ana akım partilerin politikalarından bıktıklarını gösteriyor.

17 Aralık 2012 Pazartesi

Limit Özgüven Sonsuza Giderken: TKP

Taraf gazetesindeki istifalara en çok sevinenler, (bazı) sosyalistler oldu. Çeşitli sol partilerin, derneklerin, dergilerin üyeleri ve yöneticilerinin Twitter ve Facebook'ta yaptığı yorumlara ve yayınlarındaki yazılara bakarsak, Türkiye solunun devrim yapmasının önündeki en büyük engel ortadan kalkmış gibi görünüyor.

Ama bu sevinçte hızını alamayanlar arasında öne çıkanlar oldu tabii... Böyle garip gündemlerde her zaman için en tuhaf çıkışı yapan T'K'P çevresi, Taraf gazetesi istifaları duyulduğundan beri neredeyse Erdal Bakkal dansı yapacak kadar sevinçli bir dil tutturdu:

27 Kasım 2012 Salı

Erzîrom'un Güneyinde Yerel Seçimler

Erzîrom/Erzurum'da güçlü olduğu düşünülmeyen BDP'nin, Türk milliyetçiliğiyle bilinegelen bu kentin bazı ilçelerinde uğradığı baskının nedeni ne olabilir acaba?

Bu konuda pek çok sebep bulunabilir elbette ama ben, en çok 2011 genel seçimlerinin etkisinin çok etkili olduğunu düşünüyorum.

Erzurum'un Qereçoban/Karaçoban, Qereyazî/Karayazı, Tatos/Tekman, Xinûs/Hınıs ilçelerinin 2009 yılında yapılan yerel seçimlerde ve 2011 yapılan genel seçim sonuçlarına bakarsak daha iyi anlaşılabilir:

Siyasette Yeni Bir Soluk: Ecological Future Perfect Tense Party


Türkiye siyasetinde yeni bir soluk: “Ekolojik Gelecek Zamanın Rivayeti Partisi”

Sloganı “Yeşil bir devrim yapacakmışız” olacak deniyor. Çözümlemesi: “Yap-acak-mış-ız” Yap: Kök, -acak: Gelecek zaman eki, -mış: rivayet eki, -ız: kişi eki…

Samimi olsun diye sloganın sonuna “meğersem” eklenerek “Yeşil bir devrim yapacakmışız meğersem” olup olmayacağına ilk parti meclisinde karar verilecek.

İngilizcesi şöyle: Ecological Future Perfect Tense Party (Bundan tam emin olunamıyor. Zira İngilizler, gelecek zamanın rivayeti gibi bir zamana sahip değiller sanırım)

Sloganın da “We are going to have done a green revolution” olacağı düşünülüyor.

21 Kasım 2012 Çarşamba

ASP: Açlık Grevinin Bitişi Gerçek Bir Diyaloğun Başlama İşareti Olmalı

Avrupa Sol Partisi, Türkiye'de yüzlerce politik tutuklunun katıldığı, bazısının 68 gün sürdürdüğü uzun süreli açlık grevinin, pek çoğunun ciddi sağlık sorunları yaşaması ihtimaline rağmen can kaybı olmadan bitmesinden memnuniyet duymaktadır. Açlık grevinin bitişinin kalıcı ve samimi bir diyaloğun başlangıcı olmasını umuyoruz.

Türkiye'de insan haklarının geçen yıl önemli ölçüde kötüye gittiğinin farkındayız. Yüzden fazla gazeteci, çok sayıda sendikacı, feminist ve diğer entelektüeller ve muhalifler olmak üzere toplamda -çoğu Kürt- 10.000'den fazla politik tutuklu, Türk hapishanelerinde tutuluyor. Türk devletinin baskısı aynı zamanda Kürt hareketine destek veren veya başka alanlarda hükumeti eleştiren diğer muhalif politikacılara yöneliyor. Ayrıca Kürt bölgelerinde neredeyse her gün askeri operasyon gerçekleştiriliyor.

20 Kasım 2012 Salı

Rumlar ve Ermeniler: Bir Varmış Bir Yokmuş

Mesela 1914 yılında Ayvalık’ta 31.440 kadar Rum, 1.488 kadar Türk yaşıyorken 1924’te hiç Rum kalmamış. Şimdi Ayvalık’ta haftada üç gün belediye hoparlöründen İstiklal Marşı veriliyor ve ayağa kalkmayanlar baskıya uğruyor.

Bursa’nın Orhangazi ilçesinde ise 1914’te 22.726 Ermeni, 11.884 Türk varken 1915’te hiç Ermeni kalmamış. Ermeniler taa Bursa Orhangazi’den Erzurum’da Kars’ta Ruslarla savaşan Osmanlı ordusunu arkadan vuracaklardı zahir…

Yani sonuçta; Osmanlı’da Ermenilerin soyunu kırdılar, Cumhuriyet’te Rumları kovdular. Devlette devamlılık dedikleri böyle bir şey olsa gerek.

İttihat ve Terakki Cemiyeti, Cumhuriyet Halk Partisi, Demokrat Parti… Hepsi aynı bokun laciverti sonuç itibariyle…

Ha, bir de “Ayvalık’ta ucuza çok güzel Rumlar’dan kalma taş ev buldum” derken biraz düşünelim acaba o evler niye Rumlar’dan kalma ve o Rumlar şimdi nerede diye…

(Nüfus bilgileri: Modern Türkiye'nin Şifresi-Fuat Dündar)


19 Kasım 2012 Pazartesi

Küba'ya ABD Ambargosuna Devam...

Mikronezya bölgesindeki devletler
13 Kasım 2012 günü, ABD'nin Küba'ya 50 yıldan fazladır uyguladığı ambargoyu kaldırması için BM'de yapılan oylamada, 188 ülke kalksın, 3 ülke kalkmasın demiş. 2 ülke de oylamaya katılmamış.

Ambargo kalkmasın diyenler: ABD, İsrail ve Palau...

İsrail'in ne mal olduğu malum. Palau, Marshall Adaları ve Mikronezya ise 2. Dünya Savaşı sonrası ABD tarafından işgal edilen adalarda yer alan 3 Pasifik ülkesi... 1980'lerde bağımsız oluyorlar ve imzaladıkları Serbest Birlik Sözleşmesiyle, ABD'ye sağladıkları askeri üs karşılığı, savunma ve mali yardım alıyorlar. Bağımsız gibiler ama değil gibiler de yani...

14 Kasım 2012 Çarşamba

Ofisteki Köpek Balıkları

Dünyadan bihaber insanlarla aynı ofiste çalışıyorum. Ya da her şeyden haberdar olup da kimseyle konuşmayan insanlarla, bilemedim. Gerçi her şeyden haberdar olsalar da kimseyle bir şey paylaşmadıkları için bihaber olduklarını varsaymakta haklıyım diye düşünüyorum.

Mesela 64 gündür devam eden açlık grevlerinden haberleri var mı bilmiyorum. Evet, ara sıra amiyane tabirle olta atıyorum belki bir laf eden olur, mevzuya giren olur diye ama kimse oralı olmuyor. Ya da dediğim gibi hiçbir şeyden haberleri yok ve attığım oltanın farkına bile varmıyorlar.

Ofiste işler böyle yürüyor. En azından benim bildiklerim ve duyduklarım da böyle... Ofis Kürdü olunca çok da geniş bir manevra sahasına sahip olunamıyor. Olta atıyorsunuz ve karşıdaki oltaya vurursa inceden mevzuya giriyorsunuz. Bizim ofiste henüz oltaya vuran olmadı. Gerçi daha önce mesela Sebahat Tuncel'in polis tarafından darp edildiği bir olayın ertesi günü "Oh olsun, o da polise tokat atmıştı" ve Van depreminden sonra gönderilen yardım paketlerinden çıkan taş, sopa, bayraklarla ilgili olarak "Onlar da bizim askerimiz ölünce seviniyorlar" tepkileri verilmişti ama bunlar daha çok oltaya köpekbalığı vurmasına denk düşüyor: "Lüfer peşine çıkan balıkçının ağına köpekbalığı takıldı"

9 Kasım 2012 Cuma

Avrupa Sol Partisi: 14 Kasım'da Avrupalı İşçiler Seslerini Yükseltiyor

14 Kasım günü, İspanya, Portekiz, Yunanistan, Kıbrıs ve Malta'da ilk defa uluslararası genel grev yapılacak. ETUC bugünü, Avrupa çapında eylem ve dayanışma günü olarak tanımlıyor. Fransa ve Belçika da dahil olmak üzere pek çok ülkede yürüyüşler, grevler ve gösteriler olacak.

Avrupa Sol Partisi olarak bu eylem gününe koşulsuz desteğimizi ve Avrupa'nın tüm halkları için grev yapacak çalışanlara saygılarımızı sunuyoruz.

14 Kasım, Avrupalı işçilerin Avrupalı ve ulusal liderlerin haklarına, ücretlerine ve emekliliklerine yaptıkları saldırıya karşı seslerini yükselecekleri gün olacak. Avrupalı işçilerin birlikte hareket etme çabasında tarihi bir dönüm noktasına varılacak. Kemer sıkma ve "rekabetçi önlemlere" karşı bu eşgüdümlü mücadele gerçek bir umut.

7 Kasım 2012 Çarşamba

Fransız Komünist Partisi: Açlık Grevi Yapanların Talepleri Karşılanmalı

Fransız Komünist Partisi
12 Eylül 2012'den beri 700 Kürt politik tutuklu açık grevinde. Aralarında halk oyuyla seçilmişler, sendikalı çalışanlar, gazeteciler ve avukatların olduğu açlık grevcilerinin istekleri; ana dilde savunma ve eğitim hakkı. Ayrıca, avukatlarıyla 18 aydır görüştürülmeyen Abdullah Öcalan'ın tecridinin sonlandırılmasını ve liderlerinin serbest bırakılmasını da istiyorlar.

Bugün, grevin 55. gününde, grev yapanların sağlık durumları kritik bir safhadayken, 10.000 tutuklu daha açlık grevine katıldı.

Tüm dünyada, Kürtler taleplerini duyurmak için gösteriler yapıyorlar. Türkiye'de özellikle şiddetli bir baskıya maruz kalıyorlar.

3 Kasım 2012 Cumartesi

Ahlaklı Devlet...

Ahmet Altan ve Kürt sorunu hakkında zaman zaman yazı yazan diğer bazı köşeciler, sürekli olarak, devletin karşısındaki örgütten, salt devlet olduğu için sahip olduğunu düşündükleri, “şiddet kullanma hakkı” iddiasına dayanarak ahlaken üstün olduğu varsayımına göre yazılar yazıyor. Elbette bunu böyle açıktan söylemiyorlar ama yazılarında kullandıkları sözcükler ve üslup bunun böyle olduğu gösteriyor. Bir devlet var bende benden içeri hali diyebiliriz.

Peki, bu üstünlüğü neye dayanarak kuruyorlar? Bir ihtimal devlet için TDK’nin uygun gördüğü “Toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlık” tanımına veya buna benzer aşırı basitleştirilmiş tanımlara göre konuşuyorlar. Bu tür tanımları düşünürsek pekala ahlaklı bir tüzel varlık gibi görünüyor olabilir ama tarihteki en büyük katliamların devletler tarafından yapıldığını unutmamak lazım. Diğer bir ihtimal de kendi devletlerinin demokratik olduğuna inanmaları olabilir. Her ne kadar son zamanlarda eleştirel yaklaşsalar da AKP’nin, devleti demokrat ve hak bilir bir hale getirdiği şeklindeki düşüncelerini koruyorlar. Elbette bir takım değişiklikler oldu, olmadı değil ama devletin halkı, en azından Kürt halkını, en az 10 yıl geriden takip ettiği de ortada.

18 Ekim 2012 Perşembe

Bangsamoro Çerçeve Anlaşması

GPH-MILF Ortak Tasarısı

Esirgeyen, bağışlayan Allah’ın adıyla

Bangsamoro Çerçeve Anlaşması

İşbu belgede bu Anlaşmanın Tarafları olarak adlandırılan Filipinler Hükumeti (GPH) ve Moro İslami Kurtuluş Cephesi (MILF) aşağıdaki maddeleri anlaşıp kabul ettiler:

17 Ekim 2012 Çarşamba

Yeşil Parti'nin ABD Başkan Adayı Gözaltına Alındı

Yeşil Parti, ABD başkan adaylarının gözaltına alınmasıyla ilgili şöyle bir açıklama yapmış:

"Yeşil Parti'nin başkan ve başkan yardımcısı adayları Jill Stein ve Cheri Honkala, Başkanlık Tartışmaları Komisyonu tarafından düzenlenen tartışmanın yapıldığı yere girmesi engellendi.

Adaylığı ve yürüttüğü kampanya federal hükumet tarafından geçerli kabul edilen Dr. Stein ve Sn. Honkala, oy pusulalarının %85'inde yer alacak ve anketlerde %2-3 seviyesinde görünüyor. Buna rağmen New York Hofstra Üniversitesi'ndeki tartışma programın yapıldığı alana girmek isteyince yerel polis tarafından gözaltına alındılar.

10 Ekim 2012 Çarşamba

4 Ekim 1912 İTC Sultanahmet Mitingi

4 Ekim 1912'de, İttihad ve Terakki Cemiyeti, Sultanahmet'te savaş (Balkan Savaşı) mitingi düzenlemiş. Dert, ahaliyi milli, dini vb. duyguları kullanarak savaşa hazır etmek.

Mitingte önce Talat Efendi, Hasan Fehmi Efendi, Celal Arif Bey ve Besaryan Efendi konuşmuş. Besaryan Efendi, Sultanahmet'e gelirken Sirkeci'de gördüğü Osmanlı askerlerinden "Osmanlı arslanları" diye bahsetmiş ve "Şimdi söz zamanı değil. Top ve tüfek ile konuşmak zamanıdır" demiş.

Arkalarından Taşnaksütyun'dan Sivas mebusu Paşayan Efendi "Her ne kadar sosyalist bir cemiyet olarak esasen harp aleyhtarı isek de haksız yere vatana vuku bulacak bir tecavüz üzerine harbe taraftar oluruz" diye konuşmuş.

8 Ekim 2012 Pazartesi

Venezuela'da Cin Fikirli Uluslararası STK'ler

Önce: Hugo Chavez'in, seçim sonrası yaptığı balkon konuşmasından bir parça... Başkanlık sarayının balkonuna "Halkın Balkonu" deniyor:

Yoldaşlar, bugün demokrasimizin dünyadaki en iyi demokrasilerden biri olduğunu gösterdik. 

İlk olarak muhalefet liderine, gerçeği, halkın zaferinin gerçeğini kabul ettikleri için teşekkür etmek istiyorum. Bu yüzden onlara teşekkür ederek başladım çünkü hepimiz Simon Bolivar'ın topraklarında kardeşiz. Çoğunluk, mutlaka azınlığın sesine saygı duymalıdır. Barış içinde birlikte yaşamamızın ilk adımı budur. 

Gerçeği söylemek gerekirse bu mükemmel bir mücadele oldu. Demokratik bir mücadele. Venezuela, 21. yüzyılın demokratik sosyalizmine doğru yürüyüşüne devam edecek. 

Bugün, halkımızın ihtiyaçlarını daha doğru ve etkin bir şekilde karşılamak için çalışacağımız yeni bir hükumet dönemine başlıyoruz. Söz veriyorum daha iyi bir başkan olacağım. 

Bu zaferi, ülkenin gerçek sahipleri olan Venezuela'nın çocuklarına ve torunlarımıza adıyorum.

4 Ekim 2012 Perşembe

Akçakale/Tell Abyad/Kaniya Xezalan

Sınırın kuzeyi Türkiye'deki Tell Abyad,
güneyi Suriye'deki Tell Abyad
Urfa/Riha'ya bağlı Akçakale yani Tell Abyad yani Kaniya Xezalan, vakti zamanında tabii ki orada yaşayanlara sorulmadan Suriye'yle çizilen sınırın kurbanı olmuş kentlerden birisi. Sınırın hemen karşı tarafında yani Suriye topraklarında bulunan kentin adı da Tell Abyad. Tell Abyad, "Beyaz Tepe" demekmiş. Yani ana akım gazete ve televizyonların "Suriye'nin Tell Abyad kentinden Akçakale'ye ateş açıldı" sözleri aslında öyle çok çok uzak ve yabancı bir diyardan bahsediyor değil. Bağırsanız karşıdan duyulacak kadar birbirine yakın yerler. Sınır olmasa belki de aynı kentin parçası olacak iki yerleşim yeri, şimdi ayrı ülkelerde kalmış. Muhtemel evi bir tarafta tarlası diğer tarafta kalmış pek çok insan vardır.

1 Ekim 2012 Pazartesi

Eğer Yapmazsanız Çok Memnun Olurum

Uçan Spagetti Canavarı'nın sekiz kuralı (Başlangıçta on adet "Eğer Yapmazsanız Çok Memnun Olurum" olmasına karşın dağdan inerken iki tanesi düştü, sekiz tane kaldı):

"Eğer Yapmazsanız Çok Memnun Olurum"un sekiz kuralı:

1-Benim kutsal makarnâvi varlığımdan bahsederken gerçekten kendini beğenmiş sofular gibi davranmamanızı tercih ederim. Bazı insanlar bana inanmıyorsa sorun değil. Gerçekten. O kadar kibirli değilim. Ayrıca bu onlarla ilgili değil, konuyu değiştirmeyin.

21 Eylül 2012 Cuma

Et ve Balık Kurumu-Katalonya Kombinası

Ekonomik krizden bir türlü kurtulamayan İspanya'nın başbakanı, Katalonya'nın daha fazla mali özgürlük talebini anca beraber kanca beraber diyerek reddetmiş. Bunun üzerine Barselona'da yapılan Katalonya bağımsızlık yürüyüşüne 1,5 milyon civarında insan katılmış. Katalonya'nın nüfusunun 6,5 milyon olduğunu düşünürsek işin ciddiyeti anlaşılır sanırım.

Şimdi ister misiniz Katalanlar bağımsızlık referandumu yapsın? Ben isterim şahsen. Bana ne elalemin İspanyası bölünmüş bölünmemiş... Katalanlar nasıl isterlerse öyle olsun.

Neyse, halbuki İspanya hükumeti Barselona'ya birkaç fabrika ve muhakkak Et ve Balık Kurumu açsa Katalanların bağımsızlık diye bir derdi olmazdı. Zaten Katalonya ve Bask Ülkesi, İspanya'nın en yoksul parçaları. (Mesela Barselona, tek başına İspanya ekonomisinin 1/5'ini temsil etmiyor)

19 Eylül 2012 Çarşamba

Elalemin polisi

Geçen gün İngiltere'de iki polis memuru öldürüldü. Biliyorsunuz İngiltere'de özel kuvvetler ve polis birimlerinin bir takım ekipleri hariç, polis sokakta silah taşımıyor.

Her benzer olay üzerine olduğu gibi bu olay üzerine de polisin silahı olsun mu olmasın mı tartışması yapılıyor. Şöyle görüşler var:

1) İngiltere'de 2006 yılında Polis Federasyonu'nun 47.328 üyesi arasında yapılan ankette, %82'sinin görev başında silah taşımak istemediği ortaya çıkmış.

2) Polisin silah taşımasının, polisin öncelikli olarak devletin değil de halkın hizmetinde olması gerektiği ilkesini ihlal edeceği düşüncesi varmış.

3) Bir de 12 yıllık bir polis memuru, "Silah kullanmak yerine iletişim kurmak daha iyi ve silah taşımak polisin kendisine aşırı güven duymasına neden olabilir" demiş.

Çok şükür bizim ülkedeki polisin kendine aşırı güven veya halka hizmet etmeme diye bir sorunu yok. Havaya ateş açıp kimseyi öldürmüyorlar veya insanın gözünü kör edercesine coplamıyorlar. Ya bir de tersi olsaydı? Düşünsenize sürekli gaz, cop ve silah kullanmak gibi alışkanlıkları olsaydı kim bilir ne çok insan sakat kalırdı veya ölürdü...

Maazallah!

Hamiş: İngiltere polisine sempati varmış gibi anlaşılmasın. Netice polis, polistir.


17 Eylül 2012 Pazartesi

T.A.M.L.

RTE: "İmam hatip okullarından terörist yetişmediği için mi imam hatip okullarını kapattınız? Anarşistler yetişmediği için mi imam hatip okullarını kapattınız? Vatana hizmet aşkıyla yandıkları için mi imam hatip okullarını kapattınız?"

Evet. İmam hatip okullarının kapatıldığı dönemde, memlekette çok fazla terörist, anarşist ve vatan haini açığı vardı. Bir zamanlar terörist, anarşist ve vatan haini bakımından dünyanın kendi kendine yeten 7 ülkesinden biriyken artık ithalat yapar duruma gelmiştik. Takdir edersiniz ki yurt dışından gelen terörist ve anarşistler ama bilhassa da vatan hainleri istediğimiz standartlara tam olarak sahip olamıyorlardı. Malum, bu konuda yüksek standartlara sahibiz. İşte bu yüzden imam hatip okulları kapatılıp yerine pek çok yerde "Terör ve Anarşi Anadolu Meslek Lisesi" açıldı.

Bugün memleket terörist, anarşist ve vatan haini bakımından olağanüstü bir zenginliğe sahipse işte bu yüzdendir.

Bunu anlamak bu kadar zor olmamalı...

14 Eylül 2012 Cuma

Yeni Kurulacak Parti, Orta Sınıf Partisi mi Olacak?


Turnusol: AKP değişti, sol da değişebilir

Yazıda eleştirdiğim bir sürü şey var ama: "Özgürlükçü sol ve EDP bu seçkinci damara saplanmayan ve toplumcu perspektife sahip ender oluşumlardan biridir." dedikten sonra belki de soldaki en seçkinci kesimleri örgütlenme yolunda ilk hedef olarak görmek de doğrusu pek ilginç olmuş: "Bu yönde atılacak ilk adım, kendi yakın çevremizde örgütlü olan ve yeni sol anlayışı zenginleştirecek STK’larda yer alan ya da muhalif çevrelerin çeperlerinde duran orta sınıf, genç ve orta yaşlı kesimler olmalıdır."

10 Eylül 2012 Pazartesi

Tüm Dünyada O Zaman, Tek Ülkeydi Şili...

SSCB'nin Allende anısına bastığı pul
Yıl 1973... Ve 11 Eylül Perşembe... Tüm dünyada ozaman tek ülkeydi Şili. Kendi kaderini çizebilmiş, demokratik bir Şili...

Salvador Allende, demokratik seçimle iktidara gelen ilk marksist devlet başkanıydı. Üstelik 1970'te ilk defa kazandığı seçimlerden sonra 1973'teki seçimleri de oyunu artırarak kazanmıştı. Ta ki "Ülkesinin insanlarının sorumsuzluğu yüzünden bir ülkenin komünist olmasına seyirci kalamayız. Meseleler, Şilili seçmenlerin kararına bırakılamayacak kadar önemlidir." diyen ABD başkanı Nixon'un ulusal güvenlik danışmanı Henry Kissinger'in sözlerini emir kabul eden General Augusto Pinochet darbeyle iktidarı ele geçirene dek.

Teslim ol çağrılarını reddeden Salvador Allende, Başkanlık sarayına havadan ve karadan yapılan saldırılara direndi ve Radio Magallanes'den Şili halkına son konuşmasını yaptı:

31 Ağustos 2012 Cuma

İnkılap Dersi ve Tokta...

Toktamış Ateş, olanca inkılap ateşiyle anfide
Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi dersi üniversitelerden kaldırılıyor diye sızlanan kemalistler var.

Bizim derse Toktamış Ateş girmişti. Atatürk’ün akşam yemeği menüsünün kuru fasulye pilavdan oluştuğunu ama yokluktan pilav değil sadece kuru fasulye yediğini anlatmıştı. Bence pilavsız kuru fasulye yemek gerçekten büyük bir devrim. Ben yapamam şahsen.

Ha, bir de Atatürk’ün yarı diktatör olduğunu söylemişti. Demokrasiye geçmek isterken ülkenin durumu gereği diktatörlük uyguladığı için yarı diktatör oluyormuş. Tabi bunu öğrenip sınavdan geçebilmek için de kendisinin kitabını almak gerekiyordu. Aldık.

Altı ok kısmını biliyorsunuz zaten. Harf devrimi, şapka devrimi, takvim devrimi, rakı, beyaz leblebi, “Q” harfi alfabede olsun mu olmasın mı falan… Bunlar da sabit. Sonra yurtta sulh cihanda sulh var. Ki yurdun sulh içinde olduğu dönemler bir hayli az. Bir de o zamanlar uzaya dair bir fikir olmadığı için yıldız savaşlarına dair bir öngörü yok tabii… Olsa uzayda da sulh derdi herhalde.

Bu dersten sonra hepimizin çantasından Che'nin çantasından olduğu gibi Nutuk çıkacak sandık ama olmadı. Neyse ki zamanla bu travmayı atlattık. 

Bu da sınavda soru sorduğu kitabı

26 Ağustos 2012 Pazar

Bitmeyen Senfoni: Bu ….’nin Ekmeğini Yiyorsunuz Ulan!

Bu ülkede hak talep edene en kestirme yanıt böyle veriliyor. Grev hakkı, anadilde eğitim hakkı, ölmeden boşanma hakkı, geçmişini araştırma hakkı, parasız eğitim-sağlık hakkı, ibadet hakkı fark etmiyor. Bazen patronun, bazen ülkenin, bazen erkeğin, bazen Türklerin, bazen devletin, bazen Sünni Müslümanların ekmeğini yediğiniz için herhangi bir konuda herhangi bir şekilde hak iddia etmeniz mümkün değil. Aslında mümkün yani teoride herkesin herşeyi talep etme hakkı var (muhtemelen anayasada en çok geçen sözcük “ama”yla devam edersek) ama o zaman da” pratikte ekmeğini yediğinizin iddia edildiği yerden kurşunu yeme ihtimaliniz çok yüksek oluyor.

Bu yüzdendir ki ekonomik gelişmişlik göstergeleri bakımından “bazı” listelerde üst sıralarda görülen Türkiye, sosyal gelişmişlik göstergelerinin yer aldığı “neredeyse tüm” listelerde dip taraması yapıyor.

Dünyanın en büyük 17, Avrupa’nın en büyük 6. ekonomisi olmakla övünen Türkiye’nin diğer bazı göstergelerde durumu şöyle:

6 Ağustos 2012 Pazartesi

Weblerin Kardeşliği

“Halkların kardeşliği…”

Bu, Türkiye’deki sol partilerin her daim sarf ettiği bir slogan. Sarf ettiği diyorum çünkü sol partiler bu sloganı gerçekten de sarf ediyorlar yani tüketiyorlar. Böyle bir söylemleri olmasına rağmen pratikte çoğu alanda bunun somuta büründüğünü göremiyoruz.

ÖDP, EMEP, TKP, ESP, SDP, DSİP, EDP… Bunlar Türkiye’de kendilerini sol/sosyalist olarak tanımlayan partiler. Geçmişteki adlandırmalara göre bakarsak aralarında Stalinstinden Troçkistine, Maocusundan Enver Hocacısına, özgürlükçüsünden gelenekseline her tür görüşten var parti bulunuyor. Bazıları arasında bu geçmiş ayrımlardan dolayı sokakta bile yanyana gelmeme çabası var, bazıları yakın zamanda yaşadığı fikri ve örgütsel ayrışmalar nedeniyle şiddet uygulayabilecek kadar düşmanlık güdüyor. Ve fakat hepsinin ortaklaştığı bir nokta var.

3 Ağustos 2012 Cuma

İsterdim ki Üç Dil Bileyim...

İsterdim ki köyde yaşayayım. Dedemin, babamın köyünde... Babamın oyun oynadığı yerlerde oyun oynayayım. Türlü türlü otun, çiçeğin, ağacın, börtü böceğin ismini bileyim...

İsterdim ki onun su içtiği çeşmeden su içeyim. Yüzmeyi Peri Suyu'nda öğreneyim.

İsterdim ki anam gibi yıllar sonra ışkın, taze nohut yiyince çocukluğuma döneyim.

İsterdim ki Elazîz ve Çewlîg'e dönünce çocukluğuma döneyim onlar gibi...

İsterdim ki Kurmancî bileyim. Veya anamın dili Kirmanckî...

İsterdim ki en az üç dil bileyim. Bedri Rahmi'nin dediği gibi:

"En azından üç dil bileceksin 
En azından üç dilde 
Canımın içi demesini 
Kırmızı gülün alı var demesini 
Nerden ince ise ordan kopsun demesini 
Atın ölümü arpadan olsun demesini 
Keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur demesini 
İnsanın insanı sömürmesi 
Rezilliğin dik alası demesini 
Ne demesi be 
Gümbür gümbür gümbür demesini becereceksin"

Bir anamın dili Kirmanckî, bir babamın dili Kurmancî, bir de Türkçe...

İsterdim ki en az üç dil bileyim...

İsterdim.

20 Temmuz 2012 Cuma

"Toplasam O Oyları, Buradan Köye Yol Olur mu?"


"Ben her şeye rağmen, elimde o yönde veya bu yönde ampirik bir veri olmasa da, biraz da sezgisel olarak diyelim; aceleye getirilmemiş, parti örgütlerinde ve orta ve üst düzey yönetici kadrolarca layıkıyla tartışılmış, yakınlaşma (en azından diyalog) sürecinde seçmen kitlelerine yönelik PR çalışmalarıyla desteklenmiş, yaklaşık iki yıla yayılmış bir projenin; hele bir de silahların sustuğu, çözüm umutlarının yeniden yeşerdiği bir konjonktüre denk gelirse; başarılı olacağına inanıyorum. Bu yüzden, evet ittifak diyorum.”

Burak Cop, son yazısında böyle diyor. Ufak bir google araştırmasıyla ulaştığımız veriler ise bunun tam tersini gösteriyor. Yani Dağhan Irak'ın yazısındaki "Her iki partinin seçmenine de ‘oy vereceğiniz 2. parti hangisidir?’ ve ‘hangi partiye asla oy vermezsiniz?’ soruları sorulmalı... 2+2 her zaman 4 etmez, eğer her iki partinin seçmeni de diğer partiye çok soğuksa, 2+2 toplamda 1.5 bile etmeyebilir.” sonucuna ulaşıyoruz.

13 Temmuz 2012 Cuma

Türkiye Solunun Karasevdası: CHP


Öncelikle bu yazının yazılma nedeni olan Burak Cop'un yazısı: CHP ve BDP seçim ittifakı yapmalı

Sistemin kendisine karşı verilen onca mücadeleye rağmen kurucusuyla flört etmek, bu ülkedeki sosyalist solun makus talihi mi?

Tamam, yıllardır o kadar halk, toplum, emekçiler üzerine bir ton laf edilmesine rağmen parlamenter mücadele içinde tek bir başarı elde edememiş olmanın getirdiği bir travma var ama bu başarısızlıktan kurtulmanın yolu olarak derin olan, sığ olan, sivil olan, askeri olan her tür devletle içli dışlı siyaset yürüten, Ergenekon denen Kürtlerin ve sosyalistlerin anasından emdiği sütü burnundan getiren bir yapıyı savunan, milletvekilleri arasında Süleyman Demirel gibi "Bana sağcılar cinayet işliyor dedirtemezsiniz" diyen birinin kontenjanından girenlerin olduğu bir partiyle ittifak yapmak da neyin nesi?

Bahsi geçen ittifakın önerildiği yazıda olduğu gibi salt kör bir AKP karşıtlığının insanı getirdiği nokta, dönüp dolaşıp CHP oluyor. Türkiye'nin geleceğine dair hiçbir ortak öngörünün olmadığı, tek amacın AKP'nin alacağı milletvekili sayısının biraz azaltılması olan bir garip seçim ittifakı talebi var. Oysa ittifak yapması öngörülen iki partinin Türkiye'nin gündemindeki sorunlara dair yorumları ve önerileri çoğu konuda neredeyse taban tabana zıt denilebilir.

27 Haziran 2012 Çarşamba

Avrupa Sol Partisi'nin Bolivya Açıklaması

Bolivya'nın Demokratik Olarak Seçilmiş Hükumetini Destekliyoruz! Latin Amerika'da Başka Bir Darbe Daha Olmamalı!

Bolivya Başkanı Evo Morales'in hükumetinin, açıkça darbeye yol açacak bir politik kampanyayla hedef alınmasından derin endişe duyuyoruz.

Evo Morales'in 2005 ve 2009'da büyük bir çoğunlukla Başkan seçildiği hatırlanmalı. Onun başkanlığı, ülkesinde radikal demokratik ve sosyal değişimlere dair umudu arttırdı.

Bolivya ve diğer pek çok Latin Amerika ülkesinde, geniş toplum kesimlerinin desteklemesiyle demokratik seçimler çerçevesinde, eski elitler yerini sol hükumetlere bıraktı. Sol hükumetler, yıkıcı neo-liberal ekonomik politikalar ve Kuzey'e olan tarihsel bağımlılıklarını bitirme hedefleri için birleştiler.

25 Haziran 2012 Pazartesi

Zana ve Kürt Milliyetçiliği (mi?)

Maddi ve manevi açılardan millet ve ülkesinin çıkarlarını her şeyin üstünde tutma anlayışı, ulusçuluk, ulusalcılık, nasyonalizm...

En basitiyle yani TDK'nin verdiği tanımla başlayayım dedim. Bu aralar yine "Kürtler, milliyetçiliğe kayıyor" iddiaları başlıyor gibi.

Bu ülkedeki BDP, KADEP, HAK-PAR gibi Kürtlerin taleplerini dile getirdiklerini iddia eden partilerin Kürtler'e dair temel olarak istekleri belli: Anadilde eğitim ve kendini yönetme. Bu ikinci isteği (sanırım en çok korku salan da bu) kimi demokratik özerklik, kimi federasyon diye adlandırıyor. Bu kadar örgütlü olmayanlar için belki de Avrupa Yerel Yönetimler Şartı'nın uygulanması yeterli olacak. Adı o kadar da önemli değil diye düşünüyorum.

Peki, anadilde eğitim ve kendini yönetme isteği milliyetçiliğe mi denk düşüyor?

20 Haziran 2012 Çarşamba

Yerli SYRIZA mümkün mü?

Kapı komşumuz ve ortak tarihe sahip olduğumuz Yunanistan’daki 17 Haziran seçimleri sonuçlandı. Hepimizin neredeyse bir devrim olacakmış gibi heyecanla takip ettiği ve kalbimizin SYRIZA’yla birlikte attığı 17 Haziran seçimlerinde, sıralama ne yazık ki 6 Mayıs seçimlerinden çok farklı olmadı (Hepimiz derken Stalinistler hariç. Onların kalbi YKP’yle attı. Ama sonuçlara bakarsak belli ki halkın kalbi onlarla atmamış)

SYRIZA, yani Radikal Sol Koalisyon, yani köklü sistem değişikliğini savunan demokratik ve özgürlükçü sosyalizm yanlısı bir parti, nasıl oldu da %26,87 oranında oy alarak çok az bir farkla seçimleri ikinci sırada bitirdi?

18 Haziran 2012 Pazartesi

Alexis Tsipras'ın Seçim Sonrası Konuşması

Sevgili Yunanlar,

Bir buçuk ay önce, Yunan halkının saygınlığı ve gururunu savunmak için hep beraber zorlu ve etkileyici bir yola çıktık. Halkın kemer sıkması ve yoksullaşmasına neden olan memoranduma son vermek için. Umudun ateşini yakmak için, Avrupa'nın çözülmeye ve yok olmasına giden yola engel olmak için.

İnanılmaz bir şantaj, çarpıtma ve psikolojik teröre karşın, bu savaşı kararlılık ve özveriyle verdik.

Ülke içinde ve dışındaki geçmişe ait güçlerin kötücül ittifakı, halkımızın sosyal adalet ve saygın bir yaşam özlemini durdurmak için her şeyi yaptı.

Bu yük ve bu sorumluluğu omuzlamaktan gurur duyuyoruz.

6 Haziran 2012 Çarşamba

Alexis Tsipras'la Röportaj

Panagis Galiatsatos ve Petros Papaconstantinou

Radikal Sol Koalisyon'un (SYRIZA), Atina merkezde yer alan Koumoundourou Meydanı'ndaki ofislerinde ilk göze çarpan değişiklik, arttırılan güvenlik önlemleri. Parti başkanının yedinci kattaki odasında oturan Alexis Tsipras, Yunan politika merdivenini tırmandıkça daha fazla baskıyla karşılaşacağının farkında gibi görünüyor.

Christos Carras'ın güvercinleri resmettiği tablosunun altında oturan ve 6 Mayıs seçimlerini takiben birdenbire kendini başbakanlık koltuğunun ciddi bir adayı olarak bulan 38 yaşındaki politikacı, sözcüklerini dikkatlice seçiyor ve 17 Haziran'da yapılacak yeni genel seçimler için iyimserliğini ayarlıyor.

“Bize oy veren herkesin ideolojik olarak solda yer aldığı yanılsamasında değiliz” diyor. “Bir yere kadar, başarımız karşıtlarımızın yaptığı yanlışlara da dayanıyor: Onlar, kargaşaya yol açan memorandumu açıkça desteklediler ve sonrasında hükumet kurabildikleri zaman da sorumluluğu üstümüze yıkabilmeyi umarak ülkeyi yeni seçimlere götürdüler. Ve şimdi Yunanistan'ı içinde bulunduğu korkunç duruma düşüren aynı tükenmiş insanların en modası geçmiş araçlarıyla karşılanıyoruz.”

4 Haziran 2012 Pazartesi

Ayasofya'da Kaza Namazı

Bu aralar "muhafazakar" gazete ve tv kanallarında bir Ayasofya sevdasıdır almış başını gidiyor. Ayasofya sevdası dediğim de salt İstanbul'daki için değil, Trabzon'daki Ayasofya için de var.

Her ikisi de II.Mehmed tarafından İstanbul ve Trabzon fetihlerini takiben vakıf eseri olarak camiye çevrilmiş. Cumhuriyet'ten sonra İstanbul'daki  Ayasofya 1934'te, Trabzon'daki Ayasofya ise 1964'te müze olarak hizmet vermeye başlamış.

Şimdi malum çevreler, bu sefer de tapu kayıtlarına istinaden her iki müzenin de ibadete açılmasını talep ediyorlar. Tapuya göre buralar II.Mehmed'in vakıflarına aitmiş ve onun isteğine uygun kullanılmalıymış. Yıllardır dile getirilen bu taleplerin, bu sefer karşılanma ihtimali hayli yüksek görünüyor.

Kürtaj yasasını takiben zina yasasını da gündeme getirip geçirebilecek bu hükumet, başarılarını da Ayasofyalar'da şükür namazı kılarak kutlar artık...

Biz de lise yıllarında mahalle baskısı nedeniyle kılamadığımız namazların kazalarını gönül rahatlığıyla kılarız.

(Ha, bu arada lise yıllarında namaz kılmadığımız ve oruç tutmadığımız için uğradığımız mahalle baskısıyla ilgili hangi gazeteye röportaj vermemiz gerekiyor?)

(Ufuk Uras'ın röportajını okumak isterseniz)

31 Mayıs 2012 Perşembe

Kanî Sincê'ye İnerken

1-Kanî Sincê'ye inen patika
Köyün içinden Kanî Sincê'ye yani aşağıdaki tarlaya inen patika, artık çok az insan kullandığı için otla kaplanmış. Belli belirsiz bir iz şeklinde diğer tarlaların arasında aşağıya doğru kıvrılarak iniyor. Diğer tarlalar da artık ekilmediği için neredeyse otlağa dönmüşler. Eskinin bereketli tarlaları, şimdi daha önce hiç işlenmemiş gibi görünüyorlar.

İşte tam o patikadan inerken karşımıza çıkan siyah yılan, galiba babam kafasına bastığı için öyle kuyruğunu sallayarak can havliyle kaçtı.

Yılanla yüzyüze tanışmam da böyle oldu.


2-Tırtılların yemeye başladığı ağaç
Köydeki bütün meşelerin yapraklarını bir tür tırtıl yemiş, yemeye de devam ediyor. Kanî Sincê'ye inerken uzaktaki görünen tepelere kadar bütün meşeler yapraksız. Normalde gözün alabildiği her yer yemyeşilken şimdi yapraksız kalmış ağaçlar yüzünden öbek öbek kahverengi hakim. Ülkü teyze "65 yaşındayım, ben hiç böyle bir şey görmedim. Önceden ormanlar yakılırdı, şimdi böcek atılıyor" dedi. Birbirini gören uzak ve yüksek tepelere ev değil ama büyük biraderin herkesi gözetleyebilmesi için koca koca karakollar kurulmuş. Tırtılların da meşelerin yapraklarını yemesi ve bu sayede karakolların o bölgede bulunanları görmesi için helikopterden bırakıldığını söylüyor. Çünkü meşeler o kadar sık, yapraklı ve yeşilmiş ki arasına fil saklansan görünmezmiş.

24 Mayıs 2012 Perşembe

Başbakan: "Allah aşkına, tazminatsa tazminat"


18 Mayıs 2012 Cuma

Dêrsim'den Santa Cruz de Barillas'a HES Saldırısı

Hidroelektrik santraller (HES) sadece Türkiye’de değil, dünyanın (bize göre) öbür ucunda da halkların başına bela. Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde yapılmak istenen HES’lere, yöre halklarının kimi tarihi ve doğal güzelliklere zarar vereceği (bkz: Allianoi), kimi geçim kaynaklarına zarar vereceği (bkz: Çamlıhemşin) kimi de kutsal saydıkları bölgelere zarar vereceği (bkz: Dêrsim) gerekçesiyle karşı çıkıyor. Nehirlerin özgürce aktığı yerlerde sürekli olarak ilerleme, kalkınma ve gelişmenin biricik kaynağı, işsizlik, yoksulluk ve ekonomik durgunluğunsa yegâne çaresi olarak sunulan HES’lerin, Guetemala’nın Huehuetenango Bölgesi’ndeki denizden yaklaşık 1500 metre yükseklikte bulunan Santa Cruz de Barillas kasabasında yaşayan halkın da başına bela olduğunu görüyoruz.

Hikâye, İspanyol bir şirketin yerel ayağının bölgeye gelip HES yapmak istemesiyle başlıyor. Bizdeki ÇED süreçlerine benzer çoğunlukla göstermelik olan prosedürlerin tamamlaması için, ilk olarak bölge halkına HES isteyip istemedikleri soruluyor. %60’lık bir oranla karşı çıkılmasına rağmen şirket, sermayenin evrensel düsturu olan “kervan yolda düzülür” mantığıyla şantiyesini kurmaya başlıyor. Sonrası malum: Halkın, önce hukuki yolları kullanarak engel olmaya çalışması, kurulu düzenden (medya, merkezi devlet, hukuk sistemi vb.) beklediği desteği göremeyince işi ele alıp fiilen müdahale etmesi sonucu şirketin kurulu düzeni yardıma çağırması sonucu çıkan olaylar.

11 Mayıs 2012 Cuma

Alexis Tsipras'ın AB'ye Mektubu


SYRIZA Parlamento Grubu Başkanı Alexis Tsipras'ın AB Komisyonu Başkanı Jose Barroso, Avrupa Konseyi Başkanı H. Vam Rompuy, Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Stultz, AMB Başkanı Mario Draghi ve Eurogroup Başkanı Jean Claude Juncker'e mektubu:

Atina, 10 Mayıs Perşembe 2012

Sayın Başkan,

Bu mektubu size Yunanistan Cumhuriyeti Başkanının, Anayasamıza göre parlamentonun güvenini kazanabilecek bir hükumet kurulması olasılığını denemem için bana verdiği görevi iade ettikten sonra yazıyorum. Bu mektup 21 Şubat'ta göndermiş olduğum mektubun devamı niteliğindedir.

Yunan halkının 6 Mayıs Pazar günü yaptığı seçim, Sayın Papademos hükumeti ve bu hükumetin parlamentoda çoğunluk olmasını sağlayan iki partinin lideri tarafından imzalanan Memorandum Anlaşması/Ekonomik ve Mali Memorandum Politikası'nın (MA/EMMP ) politik meşruiyetini ortadan kaldırmıştır. Her iki parti toplam 3,5 milyon oy kaybıyla tüm oyların %33,5'ini alabildiler.

9 Mayıs 2012 Çarşamba

SYRIZA Parlamento Grubu Başkanı Alexis Tsipras'ın Basın Açıklaması

Halkın 6 Mayıs'taki kararı farklı şekillerde yorumlanamaz. Yurttaşların büyük çoğunluğu memorandumun barbarca politikasına karşı oy kullandı. 3.300.000 seçmen, iki memorandum partisini terk etti ve Haziran ayında getirilecek olan 79 yeni önleme, kamu sektöründeki 150.000 kişilik işten çıkarmaya ve önümüzeki ay uygulanacak olan 11 milyar Euro'luk olağanüstü önlemlere dur dedi. Bütün bunlara rağmen bazıları hala sonucu kendi işlerine geldiği gibi yorumlamaya çalışıyor. Duygusal bir oydan, bir öfke oyundan söz ediyorlar. Yanılıyorlar. Bu, olgun ve bilinçli bir politik tercih.

Yunan halkı karar verdi: Memorandumu destekleyen partilere ne 151 koltuk ne de %51 destek var. Bu, başarmaya çalıştığımız temel seçim hedeflerimizden biriydi. Memorandum partileri, artık Yunan halkına karşı olan barbarlık önlemlerine oy verecek bir parlamento çoğunluğuna sahip değiller. Bu toplumumuz için çok önemli bir gelişme, çok önemli bir zafer. Diğer yandan bir kaç bin oy ve antidemokratik seçim sistemi, sol ve ilerici güçleri çoğunluğu elde etmekten mahrum bıraktı.

7 Mayıs 2012 Pazartesi

Yunanistan Seçimlerinden 2. Sırada Çıkan SYRIZA’yı Tanıyalım

2012 seçimlerinden %16,78 oy oranı ve 52 milletvekiliyle ikinci sırada çıkmayı başaran Radikal Sol Koalisyon (SYRIZA-Synaspismos Rizospastikis Aristeras), 2004 genel seçimlerinin hemen öncesinde bir seçim koalisyonu olarak kurulmuştu. 2004’ün Ocak ayında kurulan koalisyonda şu partiler yer alıyordu:

· Synaspismos (SYN)
· Komünist Ekolojik Sol Yenilenme (AKOA)
· Enternasyonalist İşçilerin Solu (DEA)
· Eylemci Solda Birlik Hareketi (KEDA-Yunanistan Komünist Partisi’nden ayrılan bir grup)
· Aktif Yurttaşlar Hareketi
· Diğer bağımsız grup ve bireyler

Koalisyon, 2004 seçimlerinde 241,539 oy alarak %3,3’lük bir oranla 6 milletvekili seçtirmeyi başardı. Seçilen 6 milletvekili de koalisyonun en büyük partisi olan Synaspismos’tandı.

5 Mayıs 2012 Cumartesi

Züccaciye Dükkânına Dalan Taraf

Bir süredir, Halil Berktay, Yıldıray Oğur, Melih Altınok ve hempaları (Yani bilcümle Taraf çevresi), tıpkı iktidarın yaptığı gibi “Ben ortaya bir iddia atayım da tersini ispatlamaya onlar uğraşsın” yöntemini kullanarak sola dair bir takım iddialarda bulunuyorlar.

Kendilerini en doğrucu ve de demokrat kabul ettikleri için iddialarını ispatlama yükümlülüğü de duymuyorlar. Onlara göre neredeyse memlekette bir gün bile iktidar olmamış sol, bugüne kadar kötü olan ne varsa her şeyin müsebbibi olduğu için kendini sürekli temize çıkarmaya çalışmakla mükellef. Ve bu doğrultuda, en son örnek olan 1 Mayıs 1977 katliamı konusunda olduğu gibi solcuların bin yıldır bildikleri ve üzerine tartıştıkları gerçekleri sanki ilk defa kendileri ortaya çıkarmış gibi görünüp hayli devlet ve iktidar yanlısı zorlama yorumlarla solcuların kabahatiymiş gibi ortaya atmakla meşguller. Bu, “Gerçekleri ilk defa biz ortaya çıkarıyoruz ve üzerine konuşmaya cesaret ediyoruz. Tabuları yıkıyoruz” hali ciddi anlamda ülkenin ve toplumun demokrasi tarihini kendileriyle başlatma hastalığına kapıldıklarının göstergesi. Üstelik bunu hayli pervasız bir üslupla yaptıkları için züccaciye dükkânına dalan fil misali kırıp dökmedikleri şey, eğip bükmedikleri gerçek kalmıyor.

30 Nisan 2012 Pazartesi

Kürtler Kime Oy Veriyor?

Ne zaman Kürt sorununun çözümüne dair tartışmalar hararetlense “Kürtler en çok hangi partiye oy veriyor” kavgası çıkıyor. CHP ve MHP'ye vermedikleri kesin de kime verdikleri konusunda AKP ile BDP arasında sıkı bir tartışma var.

Sağolsun devlet-i âlimiz herkesi Türk kabul ettiği için memlekette Kürt nüfus ne kadar, seçmenlerin ne kadarı Kürt bilemiyoruz. Hadi onu geçtim, karlık bölgelerde yürürken kart-kurt sesi çıkaran Türklerin sayısını da bilmiyoruz. Bunları bilmeyince Kürtler hangi partiye ne kadar oy veriyor onu da sağlıklı bir şekilde hesaplamak mümkün olamıyor.

Elimizdeki veriler şu şekilde: YSK'den alınma 2011 genel seçim sonuçları, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı illerin seçmen sayıları ve Türkler, Kürtler ve Arapların birlikte yaşadığı illerdeki nüfusun bu etnik yapıya göre dağılımına dair tahminler.

23 Nisan 2012 Pazartesi

Bugünü Kontrol Eden, Geçmişi Kontrol Eder

-Geçmişi kontrol eden geleceği, bugünü kontrol eden de, geçmişi kontrol eder-

Irkçılık ve yabancı düşmanlığı konularının gündemde olması ve Ermeni Soykırım'ını Anma Günü'nün yaklaşması nedeniyle memleketin ana muhalefet partisi BDP'nin ve diğer sol, demokrat partilerin iktidarda olduğu yerel yönetimlerin web sitelerini göz atarak “Tarihimiz” bölümleri altında bölgelerinin tarihini nasıl anlattıklarına bakayım dedim. Hemen söyleyeyim, sonuç hiç de iç açıcı değil. Büyük çoğunluğu resmi tarih anlayışını birebir yansıtan Türk-İslam sentezi ideolojisi kaynaklı bilgilerle dolu.

Belediyelerin web sitelerinde tarih, Urartular'dan başlatılıp Roma ve Bizans İmparatorluğu, çeşitli İslami beylikler ve Osmanlı İmparatorluğu'nu takiben Türkiye Cumhuriyeti'yle sonlandırılıyor. Bölgenin bir zamanlar yerleşik halkları olan ama soykırımlar, katliamlar, sürgünlerle yok edilen Ermeni, Nasturi, Keldani ve diğer halklar ya yok sayılıyor ya da oldukça olumsuz ifadelerle geçiştiriliyor.

21 Nisan 2012 Cumartesi

24 Nisan 1915'i Unutmadık...

Bir hikâye anlatmak gerekiyorsa 1915'den başlamalı...

20 Nisan 2012 Cuma

Yunanistan'da “Patates Hareketi

Ana akım medya, ne zaman bir toplumsal pratiği ekonomik krizi aşmanın bir aracı olarak sunsa, halk hareketi için olumsuz bir gelişme ortaya çıkıyor. Aynı anda Yunanistan Komünist Partisi, tam da o pratiği insanları gerçek sorunlarından uzaklaştırmanın bir aracı olarak görüyor. Ancak, “patates hareketi” olayında sistem tam tersi yönde çalıştı. Olumsuz gelişme, ana akım medyanın, sivil toplumun tüm girişimlerini depolitize etme denemesiyken Komünist Parti, kontrol etmediği her bir girişimi reddetti.

Yunanistan'da üretici-tüketici ağlarının oluşturulmasıyla aracılar devreden çıkarılarak patates fiyatlarının olağan piyasa fiyatlarından yaklaşık %60-70'lik düşüş sağladı. Yerel meclislerin desteğiyle üretici-tüketici ağlarının kurulması aslında neye işaret ediyor? Yunan hükumetinin geçtiğimiz yıllardaki retoriğine bakılırsa neredeyse tüm üyelerinin, Yunan ekonomisinin kutsal inekleri olan toptancı ve tüccarlara dönüştüğü görülebilir. Yunan tüccarı eşsiz gelişmesi sayesinde ekonomik yaşamın merkezini işgal etmiştir: Kent merkezlerindeki tüm giriş katlarını dükkana çevirmeyi başarmış ve böylece Yunan kentlerini Avrupa'nın en pahalı kentleri haline getirmiştir. Fiyatlar kriz boyunca bile değişmedi.

17 Nisan 2012 Salı

Bin Yıllık Kardeşlik...

Geçen gün internette gezinirken Konda Araştırma Şirketi’nin yaptığı bir araştırmanın basın bültenine denk geldim. Basın bülteni olduğuna göre verdikleri rakamları paylaşmakta bir sakınca olmaz diye düşünüyorum. 

Konda, araştırmasını 17-18 Temmuz 2010 günlerinde, tüm Türkiye’yi temsil eden örneklem ile 59 il, 374 ilçe ve il merkezinde 902 mahalle ve köyde, 10393 denek ile gerçekleştirmiş. Basın bülteninde öne çıkan bazı bulguları paylaşmışlar.

Bulgular ilk olarak nüfus tespitiyle başlıyor. Araştırmaya göre tüm Türkiye nüfusu içinde Türkler yüzde 73,6 ile 53 milyon 377 bin, Kürtler yüzde 18,3 ile 13 milyon 261 bin, diğer etnik grupların toplamı ise, yüzde 8,2 ile 5 milyon 915 bin olarak hesaplanmış. Yıllar içindeki asimilasyonu ve kimliği ifade etmekten duyulan korkuyu görmezden gelerek sayıları doğru kabul edelim. Aslında bu tespitin baskı ortamında yapıldığını varsayarak Kürt nüfusun biraz daha fazla olduğunu düşünebiliriz. “Yıl olmuş 2012, ne baskısından bahsediyorsun sen?” diyenleri ise mahkemelerdeki Kürtçe ifade yasağına, Newroz kutlamalarının engellenmesine, Ahmet Türk’ün kolluk kuvvetleri tarafından darp edilmesine dikkat etmeye davet edip, davete icabeti beklemeden devam ediyorum.