8 Ağustos 2011 Pazartesi

Tarihte Bir İlk: Elektrik Faturası Ödemeyen Bir Kavim Olarak Kürtler

Öncelikle elektrik, fatura ve Kürtlerin ne olduğundan kısaca bahsedelim:

Elektriğin ne olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz ama bilimsel olarak kısaca elektronlar aracılığıyla transfer edilen enerji olarak tanımlayabiliriz. Şu anda tüketmekte olduğumuz neredeyse her şeyin elektrik enerjisi sayesinde üretiliyor olması da hayatımızda ne kadar önemli bir yer kapladığının göstergesi. Elektriğin tarih boyunca iki tür kullanımı olagelmiştir: İyi ve kötü. İyi tür kullanım olarak bir fabrikayı, tarlayı sulayacak sistemi, sıcak yaz günlerinde serinlemek için klimayı çalıştırmayı sayabiliriz. Kötü kullanım ise özellikle 70’li yıllarda yoğunlaşan kaba dayaktan teknolojik yöntemlere geçişi simgeleyen bir tür işkence tekniği olarak karşımıza çıkıyor. Çeşitli emniyet yapılarının faturalarına bakarsak bu türlü kullanımın neredeyse hiç kalmadığını sevinerek gözlemleyebiliriz.

Fatura ise satıcı firma tarafından alıcı adına düzenlenen, mal veya hizmetin satıldığının göstergesi bir belge olarak tarif ediliyor. Şu anda kullandığımız neredeyse her şeye ödeme yaptığımızı dikkate alırsak bu ödemeler karşılığında aldığımız faturaların da hayatımızda ne kadar önemli bir yer kapladığını tahmin edebiliriz. Üzerindeki bir matematik formülü karmaşıklığındaki sayılar ve arka sayfasındaki okunmayacak kadar küçük açıklamalar ve uyarılar, faturaların alamet-i farikasıdır diyebiliriz.

Kürtlere gelince, Kürtler büyük çoğunluğu Türkiye’de yaşayan, toplamda dört ülkeye bölünmüş bir halktır. Sayıları konusunda rivayet muhtelif ama en kötüsünden 20 milyondan bahsedilebilir. Hobileri arasında köylerini terk edip büyük kentlere yerleşmek, gecekondu yapmak, Türkçe’yi bozmak, dizilerde komedi unsuru olmak, caz konserinde kendi dillerinde şarkı söyleyip can sıkmak ve canları sıkıldıkça açık havaya çıkıp bir şeyleri protesto etmek ön plana çıkıyor. Bu kadar çok hobiyi nasıl yapıyorlar diye düşünmeyin, insan işsiz güçsüz olunca vakti bol oluyor.

Gelelim elektrik, fatura, Kürtlerin ilişkisine. Özellikle Taraf gazetesindeki demokratik özerklikle ilgili bir röportajın, içinde geçen ekonomik yapıya dair bir düzenlemeye ilişkin açıklamanın çarpıtılmasıyla elde edilen “vergi vermeyiz” başlığıyla sunulmasını müteakiben bu ilişki hayli olumsuz bir şekilde dillendirilmeye başlandı. Artan bir şekilde ulusalcısından milliyetçisine (aynı bunlar, evet) muhafazakârından faşistine, sosyal demokratından liberaline herkesin dilinde Kürtlerin elektrik faturası ödemediğine, amiyane tabirle kaçak elektrik kullandığına dair bir söylem pelesenk oldu. “Efendim, onlarda elektrik faturası ödemiyorlar” şeklinde sözcüklere dönüşen bu kanaat giderek toplumun önemli bir kesiminde fikr-i sabit haline geliyor.

Biraz istatistiklerden gidecek olursak:

İl
Tüketim

İl
Tüketim
ADIYAMAN 179 532
ANKARA 2 969 939
AĞRI 127 154
İSTANBUL 9 549 457
BİNGÖL 69 383
İZMİR 3 128 514
BİTLİS 93 637

15 647 909
DİYARBAKIR 420 529


HAKKARİ 49 211


KARS 98 732


MALATYA 294 075


MARDİN 129 636


MUŞ 88 279


SİİRT 68 575


TUNCELİ 29 366


Ş.URFA 351 562


VAN 271 841


BATMAN 120 669


ŞIRNAK 93 657


ARDAHAN 38 473


IĞDIR 54 402



2 578 715



Görüldüğü gibi Doğu ve Güneydoğu’daki 18 ilin toplam mesken (yani faturası ödenmemiş elektrik tüketiminin gerçekleştirildiği sektör) tüketimi, tek başına ülkenin başkenti Ankara’dan daha az, en büyük kent İstanbul’un ise 1/7’si oranında. “Vergilendirilmiş kazanç kutsaldır” gibi bir sözü düstur edinmiş devletimiz yanlış anlamasın, halkı vergi veya fatura ödemekten soğutmak gibi bir niyetim yok ama bu istatistiklere bakarsak “Kürtler, elektrik faturasını ödemiyor”un neredeyse bütçe açığını buna bağlayacak kadar abartılmasının anlamsız olduğu anlaşılıyor. Günde en az 3 kere uzun süreli elektrik kesintisinin yaşandığı Bölge’de, insanların ne kadar elektrik tüketebileceğini de varın siz hesaplayın.

Kaldı ki bu istatistikler kayıtlarda kayıp-kaçak oranı olarak vurgulanıyor. Kayıp-kaçak oranında ise ne kadarın kayıp, ne kadarın kaçak olduğunu anlamak mümkün değil. Kayıptan kastın kötü dağıtım ağları olduğunu söylememe bilmem gerek var mı? Yani bin bir çileyle ürettiğiniz elektrik, tüketilmesi için aracı olarak kullanılan kablolama sisteminin kötü olması nedeniyle daha başından havaya karışıyor. Tüm kötü hizmetlerin biriktiği Bölge’de elektrik dağıtım hizmeti için de farklı bir şey olmasını beklemiyordunuz değil mi? Ayrıca, memleketin tüm elektrik üretiminin 22.200 GwH’sini Bölge illerinden Diyarbakır, Elazığ ve Urfa’da kurulu Atatürk, Karakaya ve Keban barajları sağlamasına rağmen yine yukarıdaki istatistiklere bakacak olursak bunun yalnızca 2578 GwH’si Bölge’deki illerde tüketiliyor. Tüm kötü hizmetlerin biriktiği Bölge, bu kötü hizmetler için hayli cömert bir ödeme yapıyor gibi görünüyor.

Bölge halkının; her yıl Batı ve Kuzey illerindeki tarımsal ürünleri toplamak üzere oldukça düşük ücrete ve ulaştıkları yerde bin bir çeşit aşağılamaya rağmen yollara dökülmesi, büyük kentlerde büyük bir hızla yükselen ve her birinin küçük bir Anadolu kasabası büyüklüğüne ulaşan site ve rezidansların inşaatında yine düşük ücretle ve iş güvenliği olmadan inşaat işçisi olarak çalışması (ki bu konutların elektrik tüketiminin boyutunu söylemeye gerek bile yok) velhasılı kelam bir bütün olarak ucuz iş gücü olarak kullanılmasına zerre kadar ses çıkarmayan “kardeş” halkın, elektrik faturasının ödenmemesi iddiasıyla içindeki milliyetçiliği dışarıya vurması neye sığıyor acaba? (Kaldı ki köylerin boşaltılması, ormanların yakılması, isimlerin değiştirilmesi, dilin yasaklanması gibi manevi tazminat gerektiren durumlardan bahsetmedim bile.)

Uzak Asya’dan gelip Akdeniz’e bir kısrak başı uzanan bu topraklar faşizm üretme konusunda hayli bereketli. Buna bir de fatura faşizmini eklemenin gereği yok. Madem öyle anlaşalım. Kürtlerin dili, kültürü, kimliği üzerindeki tüm baskılar kaldırılıp anayasal güvence altına alınsın, köylerinin ve kentlerinin ekonomik olarak ayağa kaldırılmasına planlı programlı bir şekilde destek verilsin bunun karşılığında elektrik faturası ödemeyen bir kavim olan Kürtlerden faturasını ödemeyen hâlâ olursa gereken ceza verilsin.

Ne dersiniz?

* İstatistikler: TEDAŞ (TEDAŞ, istatistiklerin sayfasını ya kaldırmış ya da değiştirmiş. Bulunca link güncellenecek)

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Ankara/İstanbul'daki kurum-kuruluş-fabrika-hastane-kamu hizmeti vs binaları ile doğu illerdeki bu yapıları mukayese edemeyiz. Belirtilen yapıları tüm ülke kullanmaktadır. Yani Ankara Hacettepe Hastahanesi'ne Adıyaman'dan da hasta gelebilir, İzmir'den de gelebilir. Yapılan mukayese yanlıştır. Belirttiğiniz toplam tüketimin içinde hane halkı ve kamu/özel bina (fabrika, hastane vs) tüketimleri dahildir. Doğu illerinin hane halkı toplam elektrik tüketimi ne kadardır ? Ve yüzde kaçı fatura ödemektedir? Aynı mukayese Ankara/İstanbul için de yapılmalıdır. İlaveten dünyanın hiç bir yerinde eğitim almayan ve belli bir konuda uzmanlığı olmayan kişilerin çok iyi işlerde çalıştığı görülmemiştir. Bu kişiler genellikle inşaatlarda amele olarak veya bu tarz emek gücü gerektiren işlerde çalışmak zorunda kalır. Sigortasız olmalarına gelince... Doğuda inşaat yapan müteahhitler/taşeronlar/taahhüt işleri yapanlar genelde oranın sermaye sahibi yerli halkıdır. Yani kobi olupta Antalya/Aydın/Eskişehir vs kökenli bir iş adamının Van, Mardin, Siirt vs illerde mesken/dükkan/bina vs inşaatinde bulunmamaktadır veya ticarete bu illerde girmemektedir. Herkez mümkün olduğunca çevresini bildiği yerde iş yapmayı tercih eder. Kendi memleketlisini sigortasız çalıştırorsa bu onun ayıbıdır. Bunu bildirmeyen veya denetlemeyen de aynı çekilde sorumludur.

Adsız dedi ki...

Ayrica buyuk sehirlerdeki kacak elektrik kullananlarin da incelenmesi gerekiyor. Ya da elektrik parasi odeneyen (olmasi gereken) saygin vatandaslarin oranindan daha hizli bir analiz yapilabilir diye dusunuyorum.