7 Şubat 2015 Cumartesi

Etienne Balibar, Susan George ve Francis Wurtz’la Yuvarlak Masa: “Yunan Halkıyla Ne Tür Bir Dayanışma?

Olaylar

SYRIZA, 25 Ocak’taki Yunan seçimlerinde %36,34 oy alarak tarihi bir zafer kazandı. Parlamentoda çoğunluğu az farkla kaçırdan radikal Sol koalisyon, “kemer sıkma karşıtı” bir hükumetin oluşumunu ilan etti.

Bağlam

Borcu yeniden müzakere etmek söz konusu olduğunda, Alexis Tsipras liderliğindeki Yunan hükumeti Avrupa’da yalnız değil. Troya, mali piyasalar ve kemer sıkma yanlısı büyükbaşların uzlaşmaz tepkileriyle karşılansa da Podemos, Sol Cephe (Fransa), Sol Parti (Almanya), güçlü Alman sendikası DGB ve diğerlerin pek çoklarının desteğini alıyor.

Yunan seçmenler, SYRIZA’ya iyi bir farkla zafer kazandırarak ülkelerinin kemer sıkma politikalarının deli gömleğinden kurtarılması için açık bir vekalet vermiş oldular. Bu radikal Sol parti şimdi hangi engelleri aşmak zorunda?

Susan George: Şimdi gerçekten zor kısım başlıyor. Geçen Pazar günü yaşadığımız coşkuya sıkıca tutunmalıyız çünkü Syriza, Yunanistan veya Avrupa’da onları destekleyen insanlar için hiçbir şey kolay olmayacak. Syriza merkez Komitesi üyesi, KCL’de politika teorisi okutmanı olan Stathis Kouvelakis, sonuçlarla ilgili yaptığı analizde, iyimserliğimizin üstüne bir kova buz gibi su dökmedi belki ama diyebilir ki bir kova soğuk su döktü diyebiliriz. Syriza’nın, Atina ve Selanik gibi iki büyük kentte sınırlı ilerleme gösterdiğini ve aslında Yeni Demokrasi’ye ulusal çapta beklendiğinden daha az fark attığını vurguladı. Ve en önemlisi, Syrizalı bakanlar daha koltuklarına oturmadan kasalar beklendiğinden daha fazla boşaltıldı. Devletin vergi gelirleri dibe vuruyor. Yani Kouvelakis’e göre partinin programı “çok fazla aşırı iyimser temeller üzerine kurulmuş.” Bu da bize, Bundesbank ve diğer güçlü karşıtlarının yeni Yunan hükumetiyle görüşmelerde ne kadar düşmanca olacağını bildiğimize göre Syriza’nın desteğimize ihtiyacı olacağını gösteriyor.

Etienne Balibar: Syriza’nın zaferinin tarihi önemini görmeliyiz. Neoliberal dönüşten bu yana Avrupa’ya egemen olan “yönetişim”e, herhangi bir halkçı gücün karşı çıkabileceği ilk defa kanıtlandı. Bu kopuş “Küçük bir ülkede” gerçekleşiyor ama Yunan deneyimi her yere yansıyor. Daha da ötesi, Avrupa tek bir sistem ve “Yunan cephesindeki” herhangi bir değişiklik tümünü etkileyecek. Tsipras hükumeti, seçilmesiyle bağlantılı sorularla ilgili aktif olacağından tüm Avrupa’nın politik manzarası değişecek ve çatışmalar artacak. Bu yüzden büyük engellerle karşılaşacak. Bu engeller aynı anda hem dışarıdan hem de içeriden çıkarılacak. Para politikalarının felaket getirici etkilerinin artık geniş ölçüde Kabul edilmesine ragmen Alman hükumetinin ve Brüksel’deki Komisyon’un öncülüğündeki güçlerden soğuk bir “hayır” bekleyebiliriz. Bu bizi şu kritik soruya getiriyor: Diğer hükumetler hatalarını Kabul etmeye ne kadar hazırlar? Ve sonra iç bariyerler var. Yunan toplumunun bir kısmı yolsuzluğu örgütlemeye devam edecek: yenilgiyi Kabul etmeyecek ve gerekirse aşırı Sağ provokasyonlara başvuracak. Ve bu dış ve iç engeller arasında pek çok bağ var. Vergi kaçağını ele alalım. Eğer Yunan hükumetleri bu problemle başa çıkmayı "hiçbir zaman" başaramadıysa bunun nedeni niyetlerinin olmamasıdır. Ama Luxleaks skandalının da gösterdiği gibi bu Avrupa çapında bir problem.

Francis Wurtz: İlk olarak Yunanistan içindeki engelleri unutmamalıyız! Sağ orada hâlâ güçlü ve tamamen gerici: o kadar ki eski başbakan devir teslim törenine bile gelmedi. Aşırı Sağ doğrudan neo-Nazi. Önceki rejimlerin sayesinde gelişen klientalizmden faydalanan zenginler ve kaçakçıların yeni hükumetin sıkı yolsuzluk karşıtı programından korkacak çok şeyi var. Yani bütün bunlar Syriza için işleri kolaylaştırmayacak... Ama herşeyden önce Alexis Tsipras ve genelde Yunan halkının sürüklendiği savaşın Avrupa boyutuna odaklanmak istiyorum. Şu andaki Avrupa yönetiminin Taş Tabletlerine ve onları vurgulayan tekçi düşünme yönteminde karşı bu tür demokratik isyanların temsil ettiği kopuşun derinliğini kabul etmeliyiz. Neoliberal-otoriter Avrupa'nın ayetullahları, bütün Avrobölgesi'nin istikrarsızlaşacağından korkmasalar memnuniyetle Yunanistan'da in kurtulmak isterlerdi. Ama şimdi onların surlarında Yunan halkı delik açtı! Şimdiye dek tamamen kemer sıkmaya "Alternatif Yok" ve "reform" fikrine dayanıyorlardı, ta ki bunlarla yola devam etmeye gönülsüz ülkeler disiplin önlemleriyle tehdit edilinceye dek. Ya da Troyka'ın yönetimi altına verilinceye dek. Ama bu iddia şimdi patladı. Yani şimdi yeni sorumluluklarıyla yüzleşmeliler: ya dogmalarıyla (borcu müzakere etmek, kemer sıkmayla ilgili önlemleri iptal etmek) kapışacakları bir sürece girecekler ya da Yunanistan'da ve genelde Avrupa'da (özellikle Güneyde) sonuçları bilinemeyecek bir çatışmanın riskini alacaklar. Yeni Yunan yetkililerin karşılaştığı engellerler önemli ama yaklaşan yüzleşmelerde Avrupalı liderler kadiri mutlak olmaktan uzakta olacak. Yunan halkı için ve böylece Avrupa halkları için de gerçek zaferler kazanabilirler.

Syriza'nın zaferi Avrupa halkları için ne fırsatlar getiriyor?

Etienne Balibar: Önemli fırsatlar - ama önümüzdeki zorlu dönem nedeniyle her şeyi söyleme boğmaktan kaçınmalıyız. Doğru olan şu ki kemer sıkma sorunu tüm Avrupa'nın ortak sorunu ve Yunan seçimi genel bir demokratik yenilenme için umut yaratıyor. Neoliberal dönüşü geri çevirmeleri için seçilen ve yine de ya karşılaştıkları engellerin önemini küçümsedikleri ya da özel çıkarlar için yönetildikleri için hızlıca pozisyonları değiştiren partilerin olduğu Fransa gibi ülkelere belirgin bir yansıması olacak. Gerçi bugün AB'de egemen olan Sosyalist/Muhafazakar ortak yaşamı üreten bu durumun her yerde benzeri var ama zayıflayacak. Ekleyebileceğimiz önemli bir şey de aşırı Sağın değil de “radikal” Solun yürürlükteki dogmaları ve güç ilişkilerini sarsıyor olması. Belki de bu durumun, farklılıklarına rağmen ortak tarih ve ortak çıkarlarla bağlı olan Avrupa halklarına sunduğu en büyük umut bu. Syriza'nın popülizme ve milliyetçiliğe karşı başka bir Avrupa için kampanya yapması çok önemli.

Francis Wurtz: Syriza'nın müthiş zaferi gerçek Solun umduğu şeydi. İlk olarak, Avrupa Birliği'nin Yunan halkına yaşattığı yıkım ve aşağılamaların katlanılamazdı ve bir ilerici, halk egemenliğinin ve halkın onurunun bu muazzam uyanışını sadece kutlamaktan başka ne yapabilir? Ayrıca Yunanistan'da bşarılı bir şekilde gösterilen istekler, Avrupalıların çoğunun istediği şeyler. 2005'te AB anayasası için anlaşmayı yenişimizi hatırlayabiliriz. Ama bu sefer seçim kazanarak Syriza yolu açtı: tabuları yıktılar ve umudu yenide uyandırdılar. Bu nedenle Solcular Syriza'nın başarısını istediler ve onlarla dayanışma içinde oldular. Bu geniş sempati, Yunan Solu'nun Brüksel'le olan zorlu müzakerelerinde en önemli avantajı. Bu demek değil ki diğer Avrupa ülkelerinde “domino etkisi” olacak. Hiçbir şey kendiliğinden olmaz. Çoğu şey Sol'un her bir ülkede nasıl bir politik zekayla hareket edeceğine bağlı. Syriza deneyimi bir ilham olabilir: insanların bir arada hareket etmesini ve sosyal alana çıkmasını sağlayan politikası, sol tecritçilik tuzağından kurtulma becerisi ve Avrupa Solu'na olan açıklığı başarısına büyük katkı yaptı.

Susan George: Syriza'nın zaferi, İspanya, Fransa veya diğer yerlerde, çok önemli politik pratik (ve pragmatik) dersler içeriyor. Basit bir ders: Birlik işe yarıyor. Eğer seçilmeyi başaramazsanız “yarına” dair en iyi, en ilerici program dahi sadece kağıt üzerindeki sözcüklerden ibarettir. Ve eğer Sosyalist Parti'nin solundakiler olarak birleşmezsek, seçilemeyiz. François Hollande'ın yüz seksen derece dönüşü bu basit gerçeği anladığını gösteriyor. Sürekli Alexis Tsipras'la görüşmeyi reddeden Hollande, şimdi hep Syriza'yı desteklediğine inanmamızı bekliyor. Papanderou'nun yeni partisi gibi silinmekten veya PASOK'la (uzun süreli Yunan muhatabı artık sadece %5 oy alıyor) aynı kaderi paylaşmaktan haklı olarak korkuyor. Syriza'nın modelinin nasıl işlediğini ve uyum içinde hareket ettiğini anlamak bize kalmış. Yunan halkının çaresiz durumuna rağmen Altın Şafak onları çekmeyi başaramadı. Ve biz de birleşebildiğimiz gösterebilirsek Milliyetçi Cephe Fransız halkını bundan sonra daha az çekebilir.

Yunanistan'ın özgürleşmesi hareketini desteklemek adına Fransa ve Yunanistan'da ne tür dayanışma biçimleri inşa etmeliyiz?

Fransiz Wurtz: 
Syriza'nın zaferi, Avrupa'yı avroyu yeniden kurmak için mücadele eden Avrupalı ilericilerin doğasını değiştirdi. Şimdiye dek savunduğumuz düşünceler soyut hatta ütopik görünüyor olabilirdi ama bundan sonra esaslı tartışmalar Yunanistan'ın durumuyla başlayacak. Örneğin Tsipras, insani krize müdahale etmek ve ülkenin ekonomisini yeniden harekete geçirmek için borç ödemelerinin GSYH'nin %4.5 'undan %2'sine indirilmesi talep etti. Bundan daha adil ne olabilir? Ama bu nasıl karşılanacak? Önce soruyu soralım: Avrupa Merkez Bankasının devlet tahvili satın alarak Avrupa ekonomisine enjekte edeceği 1tn avro (Fransa'da bir yılda üretilen zenginliğin yarısı) ne için harcanacak? Yine “seçici kredi” önerimizi ileri sürmenin zamanı geldi: bu neredeyse karşılıksız verilen paranın özellikle toplumsal olarak faydalı yatırımlara yönlendirilmesi gerek. Bu, Yunanistan için yaşamsal önemde ve Avrupa çapında da gerekli. Bence sağlam tartışmalar ve bu tür eylemler yoluyla Yunanistan'ın (ve bizimde) başarılı olması için gerekli sürekli, karşılıklı dayanışma eylemleri büyüyecek.

Susan George: Bu zor durumda Syriza güvenmemiz gerekiyor. Almayı tercih edeceği önemleri biz beğenelim ya da beğenmeyelim, tek yargılayıcısı yine kendileri. Karşılaştıkları bariyerleri herkesten çok kendileri en iyi şekilde değerlendirebilirler. Syriza sormadıkça tavsiye vermek bize düşmez. Bunun yerine, düşmanlarla dolu bir ormandan geçerken yardım etmenin en iyi yolu olarak onun önerileri takip etmeliyiz. Heyecanla Syriza'nın başarısızlığını isteyen ve bunu sağlamak için araçlara sahip olan güçler var. Böylesi bir başarısızlık onların tepelerden “biz her şeyi denedik” ama doğru yolu sadece kemer sıkma tutuculuğu ve piyasa kuralları gösterebilir diye bağırmalarına fırsat verecek. Her şeyden öte ve ne olursa olsun, borçlara dair zorlu müzakerelerde Syriza'yı desteklemeliyiz. Almanca'da Schuld hem “borç” hem de “suç” anlamına geliyor. Yani borç bir günahtır ve cezalandırılmalıdır. Almanya, İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki ekonomik başarısının borçlarının büyük ölçüde azaltılmasına ve Müttefik ülkelerin sağladığı yardımlara bağlı olduğunu unuttu. Yunanistan'a borçlu olduğu tazminatı asla ödemediğini de unuttu. Ama biz unutmamalıyız ve bunu iyi değerlendirmeliyiz. Aynı zamanda çok sayıda politikacı ve medyanın büyük kesimi tarafından yayılan neoliberal mitlerden kurtulmalıyız: kemer sıkma ve özelleştirmelerden denk bütçeye, önerdikleri “çözümlerin” hiç biri işe yaramıyor. Neoliberal reçeteleri Avrupa halklarına zarar veriyor ve iklim krizini ve çevre felaketlerini ağırlaştırıyor.

Etienne Balibar: Dayanışmamız mümkün olduğunca geniş olmalı. İlk olarak gereksiz yere aceleci laflar etmemeliyiz. Burada bir “Avrupa Kızıl Baharı”ndan değil ama yeni güç ilişkilerinden bahsediyoruz. Avrupa bankalarına karşı Avrupa halklarını güçlendirmeliyiz. Bu aynı zamanda tüm Avrupa halkları hareket geçmeli: Genellikle Güney Avrupa ülkelerinin konuşulduğunu duyuyoruz ama Kuzey Avrupa halklarının, özellikle de Almanların harekete gerçirilmesi gerektiğini vurgulamak istiyorum. Onlara “vergi mükellefleri kaybediyor” argümanının tutulacak bir yanının olmadığı anlatabilmeliyiz. Her zamankinden daha çok ulusal sınırları aşan bir demokratik Avrupa politikasına ihtiyacımız var.

Mike Watson

İngilizceye çeviren: David Broader

L'Humanité'nin bu yuvarlak masa çalışması, Pierre Chaillan ve Jerome Skalski'nin görüşmelerine dayanmaktadır. Fransızca orijinali için tıklayın.


Verso

Çeviren: Kontra Salvo

0 yorum: