En basitiyle yani TDK'nin verdiği tanımla başlayayım dedim. Bu aralar yine "Kürtler, milliyetçiliğe kayıyor" iddiaları başlıyor gibi.
Bu ülkedeki BDP, KADEP, HAK-PAR gibi Kürtlerin taleplerini dile getirdiklerini iddia eden partilerin Kürtler'e dair temel olarak istekleri belli: Anadilde eğitim ve kendini yönetme. Bu ikinci isteği (sanırım en çok korku salan da bu) kimi demokratik özerklik, kimi federasyon diye adlandırıyor. Bu kadar örgütlü olmayanlar için belki de Avrupa Yerel Yönetimler Şartı'nın uygulanması yeterli olacak. Adı o kadar da önemli değil diye düşünüyorum.
Peki, anadilde eğitim ve kendini yönetme isteği milliyetçiliğe mi denk düşüyor?
Baştaki basit TDK tanımına dönersek bu iki isteğe sahip çıkmayı milliyetçilik olarak adlandırmak güç. Anadilde eğitim ve kendini yönetme hakkının "maddi ve manevi açılardan millet ve ülkesinin çıkarlarını her şeyin üstünde tutma anlayışı"na denk düştüğünü hiç sanmıyorum. Bunlar çok basit, belirli bir kimliğe ve kültüre sahip olan insan topluluklarının temel hakları. Üstelik hiçbir Kürt hareketinin bizim haklarımız lehine Türklerin hakları kısıtlansın dediğine denk gelmedim.
Gelelim Burak Cop'un yazısına. Milliyetçi olduğunu iddia ettiği Leyla Zana'nın da TDK tanımındaki gibi bir düşüncesine denk gelmedim. SHP döneminde girdikleri mecliste, yeminden sonra kurduğu bir Kürtçe cümleyle başlatılan algı anlaşılan hala devam ediyor. AKP'ye ve BDP'ye oy veren Kürtlerin düşünce ve ruh dünyasına dair tespitlerinden nasıl "biz bize benzeriz" anlamına gelecek bir "özcü" yaklaşım çıkardığını ben çözemedim. Bu tespitleri doğru ya da yanlış bulmak ayrı bir konu, milliyetçi bulmak apayrı bir konu.
"Kürtlerin üç lideri" diye bir tabir kullanmasını ise, pan-Kürdist olarak algılamak ancak ve ancak Kürt ve Kürdistan tarihini bilmemekten kaynaklı olabilir. Biz beğenelim veya beğenmeyelim yüzyıllardır gasp edilen haklarını savunduğunu düşündüğü insanları anmayı pan-Kürdistlik olarak görmek tek bir şekilde açıklanabilir: Bu üç kişinin birinin Türkiye ikisinin Irak vatandaşı olmasıyla. Yan bir Kürdün pan-Kürdist olarak ilan edilmesi için yeter koşul bu kadar basit: Misak-ı milli sınırlarının dışında kalan Kürtleri benimsemek...
İçindeki milliyetçi alyuvarlardan bir türlü arınamamış "Türk" solunun bir kesiminin de Kürtler her kendi düşüncelerine uymayan bir ses çıkarmaya kalktığında milliyetçilik iddiasında bulunmasının pek karşılığı yok desem yeridir. Programını, tüzüğünü onları geçtim tek bir basın açıklamasını dahi Türkçe'den başka bir dille yapmamış, internet sitesinde yayınlamamış olanlar için iyi cesaret doğrusu. (Öyle 21 Mart'ta yapılan açıklamalarda koyu olarak Newroz yazmak yetmiyor)
Selahattin Demirtaş'ın deyimiyle ultra asimilasyonun pençesinde yaşam mücadelesi veren Kürtlerin bu yöndeki mücadelesine "milliyetçilik", bunun politik alandaki sözcülerine "milliyetçi" demek ayıptır, günahtır, zulümdür. Bu çok doğal, içsel, içgüdüsel geldiyse, bilincimizin dış katmanındaki düşünceyle söyleyeyim: teorik olarak da yanlıştır.
Hamiş-1: Leyla Zana'nın Ahmet Altan'ı tebrik ettiği resmin anlamı ne bilemedim. Gerçi yine de benim bir tahminim var.
Hamiş-2: Google'da "milliyetçilik" veya "nationalism" yazıp çıkan görsellere bir bakın. Sonra o görselleri bir de Leyla Zana'ya yakıştırmayı deneyin. Sonra "Zana ve Kürt milliyetçiliği" yazısın bir daha okuyun.
0 yorum:
Yorum Gönder