27 Nisan 2011 Çarşamba

Sebahat Tuncel Tokadı…

BDP İstanbul milletvekili Sebahat Tuncel’in, saatlerce yedikleri biber gazı ve tazyikli su ikilisinden sonra sırılsıklam olmuş ve bacağına gaz bombası isabet etmiş haldeyken karşısına çıkan ilk yetkiliye patlaması ve bu devletin suratı budur diye aşk etmek üzere salladığı tokadın “swisss” diye bir ses çıkararak teğet geçmesi üzerine koparılan yaygara pek çok bakımdan hayırlara vesile oldu.

Birincisi yıllardır devlet tarafından ezilen, itilen, kakılan, coplanan, biber gazı yiyen, tekmelenen, sürüklenen, bok yedirilen, çocuğu düşürülen hatta sıradan bir trafik kontrolünde dahi polisin kaba ve üstten muamelesine maruz kalan herkesin yüreğine bir nebze olsun soğuk su serpildi. Sakın ola bu insanların kör bir intikam ateşiyle yanıp tutuştuğunu düşünmeyin. Emin olun o tokat denemesinden fazlasına yine bu insanlar karşı çıkarlardı. Ama evet, yıllardır zulme ve şiddete uğrayanların bu karşı çıkış konusunda sevindiklerini inkâr etmenin de gereği yok. “Bunu yıllarca bize ettiğiniz eziyetlerin hesabından düşün” diyen pek çok insan tanıyorum.

İkinci olarak bu tokat, yıllardır her türlü zulme ve şiddete ses çıkarmayanların birden bire “şiddet nereden gelirse gelsin karşıyız” korosu oluşturmasını sağlayarak bir bakıma tokat değil de turnusol kâğıdı işlevi gördü denilebilir. AKP, 8 yıldır iktidarda bulunmanın vermiş olduğu kibirle, CHP ise bu devleti biz kurduk, devletin memuru bizim memurumuzdur gibi bir düşünceyle aslında kendilerine atılmış olduğunu varsayarak bu koroya katıldı. MHP ve türevlerinin duruşu belli, sözde dahi olsa bir şiddet karşıtlığı durumları olmadığı için korunun bas bariton sesi onlardan çıktı: “Devlete kalkan el kırılsın!” Yine de müesses nizamın hâlâ hangi ahval ve şerait altında olursa olsun Kürtlere karşı yekpare bir blok oluşturabilmesi gerçekten göz yaşartıcı!

Üçüncüsü ise milletvekilliği statüsünün vatandaşa üstünlük sağlayan bir paye olarak görülmemesi gerektiğini belirten başka bir koronun ortaya çıkmasını sağlaması oldu. Dört sene vekillik yaparak ömür boyu emekliliği garanti edenler, sağlık harcamalarını devlete ödetenler, üç kuruş paraya Meclis’in kendilerine sunduğu çeşitli gündelik hizmetlerden faydalanırken asgari ücreti çok düşük tutup vergiden dahi mahrum kılmayanlar, havalimanlarında VIP’ten başka geçiş tanımayanlar, “sen benim kim olduğumu biliyor musun”cular, iş takipçileri vb. birden bire eşitlikçi oldular. Kendi kişisel menfaatleri ve kompleksleri nedeniyle kamu görevlilerine ve “vatandaşlara” olmadık muameleyi yapan her kim varsa bu “yurttan eşitlikçi sesler korosu”na canı gönülden katıldı.

Ve fakat egemen güçler ve onların hempaları ne derse desin bundan sonra tarihimizde iki tür tokat anılacak: Birisi “Osmanlı Tokadı” diğeri “Sebahat Tuncel Tokadı”… Osmanlı tokadı, yaradana sığınılıp aşk edilen ve karşısındakinin yanağında bir top sesi çıkararak patlayıp kişiyi sersemleten bir tokattır. Sabahat Tuncel tokadı ise karşısındakinin suratında patlayıp sersemletmez ama “swisss” diye bir ses çıkarıp teğet geçerken bütün bir müesses nizamı titretir.

Bu hengâmede en gerçek olan ise o tokadın kişisel bir mesele sonucu atılmamış olmasıdır. Yani o polis memurunun o an orada bu devletin suratı olarak bulunması kendisi açısından ancak kozmik bir şanssızlık olarak görülebilir.

Gerisi ana akım medyanın “işte, BDP’nin bir açığını daha yakaladık” heyecanından ibaret…

0 yorum: