27 Nisan 2011 Çarşamba

Nükleerden Korksaydık MR Çektirmezdik...

25 yıl önce bugün Ukrayna’nın Çernobil kentinde bir nükleer santral patlamıştı ve bizler televizyonlarımızda çay içip “bakın be içiyorum, bir şey olmuyor” diyen bakanları görmüştük. Azıcık radyasyonun vücudumuza faydalı olduğunu öğrendiğimiz günlerdi ve Kazım Koyuncu henüz kanserden ölmemişti. Sovyetler Birliği daha dağılmamıştı ve komünizmden korkan Türkiye, radyasyondan korkmuyordu.

Çay ve fındık üzerine radyasyonlu bulutlar çöküyordu ama henüz kanser vakalarında patlama yaşanmamıştı. Yöneticilerimiz bizlere bir şey olmayacağını söylüyordu. Ne de olsa “atın ölümü arpadan olsun” mantığından geliyorduk ve “yeryüzünde yoktur, olmaz Türk’e denk; korku bilmez soyumuz” diye marşlar söylüyorduk.

Zaman geçti ve bizler Çernobil’i unuttuk. Radyasyonlu çaylarımızı içip fındıklarımızı yerken mantık dersinden sürekli çakan bakanları televizyondan izlemeye devam ettik. O arada 2000’li yılların takımı olarak adlandırılan Dinamo Kiev’in iskeletini oluşturduğu SSCB futbol takımı 1988 Avrupa Futbol Şampiyonası finalini Hollanda’ya 2-1 kaybetti ve SSCB dağıldı. Komünizm tehlikesi geçmişti ama radyasyon tehlikesi devam ediyordu çünkü nükleerin ideolojisi yoktu. Türkiye kamuoyu farkında değildi ama özellikle Karadeniz’de kanser vakaları artıyordu.

Özal’lı yıllarla birlikte kapalı ekonomisini kabak çiçeği gibi açan Türkiye’de üretim ama ondan daha da fazla tüketim artmaya başladı. Bu artışlar doğal olarak enerji ihtiyacını gündeme getirdi ve fosil yakıtlara dayalı santraller kurulmaya başlandı. Bu sırada yükselen Yeşil hareketin de etkisiyle Avrupa ülkelerinin kamuoyları ve yöneticileri nükleer enerjiden uzaklaşmaya başlamıştı. Türkiye’de ise onca santrale rağmen elektrik kesintileri görülmeye başlandı. İşte o an birileri çıkıp “artık ucuz ve çevreyi kirletmeyen nükleer enerjiye ihtiyacımız var” demeye başladığı andı. Buna göre nükleer enerji sayesinde hem çevreyi koruyacak, dışa bağımlılığı azaltacak hem de ucuza enerji üretmiş olacaktık.

Ne yaptılarsa olmadı, olduramadılar. Belki kamuoyu belki konjonktür hazır değildi ama sonuçta elektrik kesintileri bir anda durdu ve her şey sorunsuz devam etti. Ta ki Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki AKP iktidara gelene kadar… Şimdi istatistiklere dayanarak hepimizi inandırmaya çalıştığı ekonomik büyüme hikâyeleriyle nükleer santralleri misliyle önümüze getiriyor. Japonya’daki depremden sonra etrafa neredeyse Çernobil kadar radyasyon yayılmasına neden olan Fukuşima nükleer santralinin durumu bile onu bu hırsından vazgeçirebilmiş değil. Japonya’nın görüşmeleri durdurması üzerine tek yaptığı Rusya’yla pazarlığa girişmek oldu.

Nükleer enerjiye geçip geçmeyeceğimize kimin karar vereceğini belirlemek bizim elimizde. Yeterince etkin ve sürekli bir karşı çıkış gösterebilirsek ne ala… Aksi takdirde başımıza gelebilecekler dair ülkemizde bir çok Homer Simpson yaşadığını hatırlatmak isterim.

0 yorum: