22 Eylül 2011 Perşembe

Küçük Hesapların Peşindeki Ofis Canlısı

Her gün aynı saatte kalkıp aynı yolu izleyerek aynı yere gidip aynı işi yapmanın da iyi yanları var aslında diyecek oldum ama düşününce çok saçma geldi. Gerçi, neticede bir ofis canlısı olarak yaşadığım çok da sevimli olmayan hayatı bir şekilde sevimlileştirme güdüsüne sahip oldum zamanla. Bir noktada abartıp saçma gelene kadar sevimlileştirmeye çalışıyorum. Bu sevimlileştirme güdüsü zaman zaman o kadar küçük hesaplar peşinde olmaya yol açıyor ki anlatamam: “Yazın neyse ki klimalı ortamda çalışıyoruz”dan tutun da “iyi ki servis var da yoğun trafikte toplu taşıma araçlarında sürünmüyoruz”a kadar gidiyor bu küçük hesaplar silsilesi. Bu küçük hesaplar öyle ölçüp biçip yapılan şeyler değil. Pek çoğu yıllar boyunca edinilen tecrübelerin ve izlenimlerin refleks olarak gerçek hayata yansıması sonucu yapılıyor.

İşte bu küçük hesaplardan birisi de bugün sabah markette kasaya doğru ilerlerken geçmiş tecrübelerimden yola çıkarak hangi kasiyerin daha hızlı çalıştığını tespit ettiğimi anlamam olduğunu fark etmemle ortaya çıktı. Her sabah rutin bir şekilde tekrarlayan market ziyaretlerim sonucunda böyle bir seçicilik yapabilecek kadar evrim geçirmişim. Evrim süreci boyunca kasiyer hızı hesaplama konusunda mahir olan beyin hücrelerim yaşamaya devam ederken diğer hücreler ölmüş olmalı.

Küçük hesapların hakikaten en küçüklerinden birisi de asansörle olan ilişkilerde ortaya çıkıyor. İncelemelerime ve tecrübelerime göre her bir ofis canlısı yıllar içinde mümkün olan en boş asansöre binme, asansör doluysa kapıya en yakın yerde durma prensibine sahip oluyor. Birden fazla asansörün olduğu ofisyel mekânlarda ikinci veya üçüncü asansörün gelişini beklemek sıklıkla karşılaşılan bir durum. Beklemeyi gerçekleştirmek için itici güç şu oluyor: “Aman, nasılsa diğer asansör hemen gelir” Kapıya en yakın durma prensibinde ise bu sayede herkesi arkasına alarak inerken yol isteme veya iyi çalışmalar dileme gibi kalıpları kullanmaktan kaçınma durumu başarılmış oluyor. Tabi aldığınız pozisyon gereği diğer ofis canlılarının kıyafetlerini, saçlarını veya ayakkabılarını izlemek, Allah korusun bazılarıyla göz göze gelmek gibi riskleri bertaraf etmiş oluyorsunuz. Yapmanız gereken tek şey asansör talimatnamesini okumak veya kat numaralarını takip etmek. Pek çok ofis canlısı, bir İstiklal Marşı’nın ilk iki kıtasını ve Sübhaneke’yi, bir de asansör talimatnamesini ezbere bildiği gibi hangi kata kaç saniyede ulaşacağını da hesaplayabilir.

Yemeğe birkaç dakika erken inmek, kimi zaman işi ağırdan almak, elbette ki en ufak bir hastalıkta rapor almak vakay-i adiyeden sayılıyor. Bunlar küçük hesabın olmazsa olmazlarından...

Bütün bunlardan yeni bir tanıma ulaşabiliriz: Çalıştığı yer için büyük hesaplar ama kendisi için küçük hesaplar peşinde koşanlara ofis canlısı denir.

0 yorum: