24 Ağustos 2011 Çarşamba

İfratla Tefrit Arasında ÖDP veya Halkların Kardeşliğine Rahmet

İfrat: Herhangi bir konuda çok ileri gitme, ölçüyü kaçırma, aşırı davranma, taşkınlık...

Tefrit: Herhangi bir konuda geride kalma, yeterli ölçüde olmama durumu...

İfratla tefritin sözlük anlamları böyle. ÖDP özelinde değerlendirmek gerekirse -son zamanlarda- her şey ilk olarak ÖDP'nin seçimlere giremeyişini takiben üyelerini ve seçmenlerini, yeterince solcu bulmadığını zımnen belirttiği Emek, Demokrasi ve Özgürlük Blok'unu (Blok) desteklemeye davet etmek yerine muğlak açıklamalarla "serbest" bırakmasıyla başladı.

İş, tefrit boyutuna ÖDP genel başkanı Alper Taş'ın, geçtiğimiz genel seçimlerde Blok'u olarak var eden grupların, birlikteliklerini genişleterek devam ettirmek adına "çatı partisi" diye bilinegelen çalışmalar kapsamında ÖDP'yle görüşmesine dair sarf ettiği "Türkiye'de sosyalist hareketle, Kürt toplumsal hareketinin ortak bir parti çatısı altında örgütlenip, mücadele etme koşulları yoktur. Ancak, birleşik bir sosyalist hareketin Kürt hareketi ile dayanışması dün olduğu gibi bundan sonra da sürmesinden yanayız" sözleriyle ulaştı.

Olmayan koşulların ne olduğunu açıklamak zahmetine bile katlanmadan sarf edilen bu sözler, ÖDP'nin Türkiye siyasetinde olup bitenleri okumakta geride kaldığını ve yetersiz olduğunu gösteriyor. Sol siyasetin kendilerinin herhangi bir müdahalesi olmadan kendi mecrasında ilerlemesinden rahatsız oldukları gibi bu mecranın Kürt hareketiyle aynı yönde ilerlemesinden de rahatsızlar. Ulaşmaları gereken taban olarak gördükleri işçilerin ve yoksulların maruz kaldıkları milliyetçi propaganda nedeniyle Kürtlere ve Kürt hareketine duydukları tepkiden muaf olmak amacıyla Kürt hareketine olan mesafelerini korumak istiyor. Bu da bir yöntem elbette ama bu yönteme başvuranların bu saatten sonra kalkıp da enternasyonalizmden bahsetmeleri traji komik bir durum olur. Gerçi partinin bölünmesinden önce de sonra da partide kalan grubun bu tür tepkileri hep vardı. Parti kongrelerinde atılan "Yaşasın halkların kardeşliği" sloganına karşı "Kahrolsun Amerikan emperyalizmi" sloganının atılması yani Kürt hareketinin ABD güdümünde olduğunun ima edilmesi bunun en bariz örneğidir. Parti bölündükten sonra da çeşitli miting ve gösterilerde yan yana gelen iki gruptan kendisini EDP'de ifade eden kısmı sloganlarında halkların kardeşliğinden dem vururken, diğerleri grup kurulabilmesi için DTP'ye geçen Ufuk Uras'a tepki üzerinden karşılık veriyordu.

İfrat, boyutu ise son olarak Ergenekon davası kapsamında İşçi Partisi, Aydınlık ve Ulusal Kanal gibi kurumların polis baskınına uğraması sonrasında ÖDP genel başkanı Alper Taş'ın "Aramızdaki farklılıklar ne olursa olsun, ortak kesen, hepsinin AKP iktidarının karşısında durmaları. O yüzden, bu konulara ilişkin ortak tutum almak oldukça önemli." ve "Zaman, birlik ve dayanışma zamanıdır. Tutuklu arkadaşlarımız serbest bırakılsın." sözleriyle doruk noktasına ulaştı. 12 Eylül öncesinde, solun hem sağ örgütlerle hem de devletle sert mücadeleler içine girdiği koşullarda devrimcilerin ad ve adreslerini açıkladığı gerekçesiyle bir tür afaroza maruz kalan bir hareketin devamı olan ve şimdi yürüttüğü politakalarla ultra milliyetçi, anti demokratik ve faşizan görüşleri ve eylemleri tercih eden İşçi Partisi'nin şimdi ÖDP eliyle tekrar sol kulvardaymış gibi gösteriliyor olması eminim pek çok devrimcinin kemiklerini sızlatıyordur.

Kürtlerle ortak mücadelede tefride, kör AKP karşıtlığında ifrada kaçan ÖDP'ye birileri "faşizmle omuz omuza" değil, "faşizme karşı omuz omuza" olunması gerektiğini hatırlatmalı...

0 yorum: