31 Ocak 2011 Pazartesi

Hafıza-i Beşer Nisyan ile Malûl müdür?

Hafıza-i beşer nisyan ile malûl müdür? Görünen o ki söz konusu olan Türkiye halkı olunca iş dün akşam ne yediğini unutmaya varacak kadar vahim boyutta. Haydi geçelim yüzyılı, insanlar 30-40 yıl öncesini ve hatta 5-6 ay öncesini dahi hatırlamıyorlar. Evet, her iktidar kendine demokrattır ama bunu bu kadar özgüvenle ifade eden bir iktidar olmadı şimdiye kadar herhalde. Bu özgüveni de ona, nisyan ile malûllüğü her geçen gün daha beter bir şekilde ispatlanan hafıza-i beşer sağlıyor.

Referandumdan önce 12 Eylülcülerin yaşını büyüterek idam ettiği Erdal Eren gözyaşları içinde anılabiliyor ama 12 Eylülcülerin öncüllerinin daha yargılamadan (yani suçunu ispat etmeden, yani suçsuzken) işkence ederek öldürdükleri İbrahim Kaypakkaya’yı anmak suç kabul ediliyor. Başbakan Çetin Altan’a ödül verirken “artık aydınlarımızın, yazarlarımızın mahkeme kapılarında süründüğü bir ülke istemiyoruz” deyip, bir sene sonrasında oğlu Ahmet Altan’a tazminat davası açıyor. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu atasözünün hükmünü yitirdiği yerdeyiz.

Aynı Başbakan, bu kez CHP’nin mecliste adalet komisyonundan istifa ederken halkı direnişe çağırmasını “işte bu zihniyet Maraş, Çorum, Sivas ve Gazi olaylarına yol açmıştır” diyerek karşılayabiliyor. Sanırım herkes CHP’nin direniş derken kendisine oy veren kitlenin gururunu okşayıcı popülist bir söylemde bulunduğunda hem fikirdir. Yoksa ne CHP halkı Başbakan’ın anladığı anlamda direnişe çağırmayı düşünür, ne de CHP’ye oy veren kitle böylesi bir direnişin parçası olmayı. Velhasıl herkes biliyor Maraş, Çorum, Sivas ve Gazi olaylarında kimin hangi safta olduğunu ve nasıl tutum aldığını ama işte insana tatlı gelen iki şeyden biri uykuysa diğeri nisyandır. Ve Başbakan böyle konuşarak oyunu aldığı muhafazakâr, solun kendisine ve/veya sola dair tüm sözcüklere ve anlamlara ön yargılı ve çoğunlukla düşmanca yaklaşan kitlenin hislerini avucunda tutmayı başarıyor.

Bunlar da yetmiyor Başbakan'a ve öğrencilerin protestolarını acımasızca kırmaya çalışan polisin görüntüleri karşısında, “Biz de gösteri yaptık zamanında, benim itirazım cam-çerçeve kıranlarıdır” diyor. Oysaki o siyaset akımının “zamanında cam çerçeve kırmanın” yanı sıra kol-kafa kırdığı bilinmiyor mu? Biliniyor elbette. Ama devir onların devri ve bizim beşerler şaşmaz bir şekilde iktidara yakın durmayı bilirler. Ve iktidara yakın durmak için bazı şeyleri görmemek, duymamak, konuşmamak gerekir. İşte nisyan bu zamanlarda devreye girendir.

Nisyanın da türleri var elbette. Örneğin İspanya, Franco faşizminden kurtulduktan sonra demokrasiye geçerken bütün kesimlerin üzerinde anlaştığı bilinçli bir nisyan hareketi yürüttü. Geçmişi bıraktık geleceğe yürüyoruz, eski defterleri kapatıyoruz dedi. Bizdeki nisyan ise yukarıdaki örneklere bakarak, eskilerin kullandığı kelimeyle tarif etmek gerekirse, gayet oportünist bir nisyan. Şu anda iktidarda “tarihi işime geldiği gibi çarpıtırım ve çarpıtmayı işime geldiği gibi unuturum”un işbirliği bulunuyor.

Bu iş birliğinin oportünist nisyan kısmından muzdarip olanların titreyip kendine gelmesi için belki de gündelik politikaya etki edebilmek amacıyla her şeyden önce sürekli hatırlatmaya dayanan anti-nisyan bir duruş göstermek gerekiyor. Aksi takdirde daha uzun bir süre oy verdikleri siyasetçilerin bir gün önce ne dediğini unutan bir toplumun peşinden, ilaçlama aracının arkasından koşan çocuklar gibi koşacağız.

0 yorum: