5 Ocak 2011 Çarşamba

Bir Adalet'in 10 Yıl Hatırı Vardır...

Çoğunluğun kabul ettiği iktisadî bir olgu vardır: Fiyat, geriye doğru esnek değildir. Yani satıcılar, bir malın fiyatını herhangi bir gerekçeyi (maliyetlerde artış, kar oranında düşüş, talep artışı, yüksek vergiler vb.) öne sürerek artırmaya hazır ve hevesli oldukları halde, bunun tersini yapmaya yani fiyatı indirmeye eğilimli değildirler. Vergilerin düşürülmesi, maliyetlerde azalış gibi nedenlerle fiyatın düştüğü pek görülmez. En fazla belirli bir süre sabit seviyede kalır, o kadar. Tabi bir de fiyatlara alt ve üst sınırlar koyarak kontrol etmeyi deneyebilirsiniz ama bunun sonucu da karaborsa olabilir.

Aynı şekilde devleti korumak gibi bir görevi olduğunu düşünen yargı sistemi de devlete karşı işlendiğini düşündüğü suçlarda geriye doğru esnek değil. Bu, Yargıtay’ın en son devlete karşı işlenen suçlarda tutukluluk süresi en fazla 10 yıl olur kararında görülebilir. Yargıtay’ın bu kararından sonra hâkimlerin suçsuz dahi olsa devlete karşı suç işlediğine inandıkları kişilerin devam eden davalarında 10 yıl boyunca tutuklu kalmalarını sağlayacağından emin olunabilir. Hatta 10 yılı doldurmak üzere olan davaların birden mahkûmiyetle sonuçlandığının görülmesi şaşırtıcı olmamalı. Yakın zamanda yapılan bir araştırmada yargıç ve savcıların çoğunluğunun “sizin için hangisi önce gelir; insan hakları mı devlet mi” sorusuna “devlet” yanıtını verdiği biliniyor.

Birilerini öldüren ve yargı sisteminin ağır işlemesinden dolayı tutukluluk süresi uzayan bir kişi, 3-5 yılda tahliye olabilir. Zaten büyük ihtimalle iyi halden dolayı olası cezada da büyük indirimler olacaktır. Ama hiçbir şiddet olayına bulaşılmadığı halde salt polis ifadesi veya yalancı bir tanık sayesinde bir kişi, devlete karşı suç işleme iddiası ile 10 yıla kadar içeride yatabilir. Yargılama sırasında iyi halinin söz konusu bile edilmeyeceği de yüksek ihtimaldir. Suçsuzluğu ortaya çıktığında ise kaybolan yılları için özür dilenmesi büyük bir nimet olacaktır.

Tabi bu tutukluluğun 10 yıla kadar devamı için hali hazırda üretilmiş birçok gerekçe kullanılabilecek. Suç tamamlanmamışsa devam ettirilmesi ve delillerin karartılması olasılığı gibi… Bu demek ki tamamlandığı bile şüpheli bir suçtan dolayı 10 yılınız heba olabilir. Ya da delillerin karartılması gibi özrü kabahatinden beter bir sebepten de… Oysa kişinin bir şeyle ilgili suçlanması için önce delillerin toplanmış olması gerekir değil mi? Biz de delilden kişiye değil de kişiden delile gidildiği için süreç öyle işlemez. Bu durumda delillerin karartılması tehlikesi elbette önemli bir gerekçe oluyor. Yani minareyi (10 yılı) çalan kılıfını da hazırlamış görünüyor.

Ortaya çıkan bu tuhaf durumdan, sistemin bireyden çok devleti korumaya güdümlü olduğu ve kökten bir değişim gerçekleştirilmedikçe neresinden tutsan elde kalacağı anlaşılıyor. Sağına soluna sürekli yama yapılan giysi, bütünlüğünü kaybeder ve bir süre sonra da işlevini yitirir. Yargının içinde bulunduğu durum da budur. Hükümet, aklına estikçe veya ucu kendisine dokundukça bir takım değişiklikler yapmaya çalışıyor ve bu durum bir deliği kapatmaya çalışırken diğerinin açılmasıyla sonuçlanıyor. Toplamda ise yargı, işlevini daha da yitiriyor.

8 yıldır iktidarda olan hükümetin (ve onun liberal destekçilerinin) ise konuyla ilgili gerçekçi ve işlevli bir adım atmadığı halde hâlâ hukukun üstünlüğü yok, üstünlerin hukuku var diye ağlaması ise hiç inandırıcı değil…

0 yorum: