“Halkların kardeşliği…”
Bu, Türkiye’deki sol partilerin her daim sarf ettiği bir slogan. Sarf ettiği diyorum çünkü sol partiler bu sloganı gerçekten de sarf ediyorlar yani tüketiyorlar. Böyle bir söylemleri olmasına rağmen pratikte çoğu alanda bunun somuta büründüğünü göremiyoruz.
ÖDP, EMEP, TKP, ESP, SDP, DSİP, EDP… Bunlar Türkiye’de kendilerini sol/sosyalist olarak tanımlayan partiler. Geçmişteki adlandırmalara göre bakarsak aralarında Stalinstinden Troçkistine, Maocusundan Enver Hocacısına, özgürlükçüsünden gelenekseline her tür görüşten var parti bulunuyor. Bazıları arasında bu geçmiş ayrımlardan dolayı sokakta bile yanyana gelmeme çabası var, bazıları yakın zamanda yaşadığı fikri ve örgütsel ayrışmalar nedeniyle şiddet uygulayabilecek kadar düşmanlık güdüyor. Ve fakat hepsinin ortaklaştığı bir nokta var.
İletişim çağındayız. Kişiler fikirlerini, kurumlar programlarını en rahat, en masrafsız, en aracısız olarak internet siteleri aracılığıyla duyurabiliyorlar. Sansür yok (henüz). Peki, bu “Halkların kardeşliği” sloganını bol keseden kullanan sol/sosyalist partilerin web siteleri ne alemde bir bakalım…
İşbu partilerin web sitelerine baktığımızda, kiminde parti tanıtımını, kiminde program ve tüzüğü, kiminde basın açıklamalarını çok azında ise hepsini birden bulabileceğiniz İngilizce bir bölüm mutlaka bulabiliyoruz. Belli ki kendilerini dünyaya da tanıtmak derdindeler. Çok güzel. Enternasyonalist olmaları beklenen sol partiler için çok doğru bir yaklaşım diyebiliriz.
Peki, anadilde eğitim tartışmalarının hemen her gün yapıldığı bu zamanlarda, teoride bunu kabul eden sol partilerin, bu toprakların diğer dilleriyle ilgili pratikleri ne durumda? Bu topraklardaki çok kimlikli, çok kültürlü gerçeğin bir sonucu olarak Kürtçe, Arapça, Ermenice, Lazca, Rumca gibi dillerde de bilgilenmeyi beklemek çok büyük bir olay olmasa gerek… Diye düşünebilirsiniz ama bu partilerin hiçbirinin web sitesinde bu dillerde bir yazı bulabilmek mümkün değil. Tüm o “halkların kardeşliği” söylemine rağmen buna dair en ufak bir iz yok. Tüm dünyaya açılmayı akıl edebilen ve bu kadar önemseyenlerin, geleceğini kurtarmakla ilgilendikleri bir ülkenin yurttaşlarının anadilinde onlara seslenebilmeyi düşünmemesi mümkün değilken bu dilsizlik niye? Bunun iki açıklaması olabilir ki ikisi de birbirinden kötü. Biri bu partilerin “halkların kardeşliği” söyleminin sadece teoride kalmış olması, diğeri de devletin anadilde eğitimi kabul etmesini beklemeleri.
İlk açıklama için denilebilecek şey solun tipik hastalığı olan her şeyi “devrim” sonrasına ertelemesi. Nasılsa iktidara gelindiği zaman hak mahrumiyeti yaşayan herkesin mağduriyeti giderileceği için gündelik olarak bu tür düzenlemelere ihtiyaç duyulmuyor olsa gerek. Hem herkesin Türkçe bildiği ve bilmesi gerektiği gibi bir önkabul de var gibi görünüyor.
Elbette ikinci açıklamada bahsettiğim bekleyişin de bir talimat bekleyişi değil ama bir tür toplumsal tepki seviyesinin ölçümü olarak gördüğümü söylemem lazım. Burada da iki tür tepki seviyesi var: Biri toplumun bir kesiminin anadile karşı çıkışının devlet üzerindeki etkisi, diğeri anadile talebin devlet üzerindeki etkisi. Devletin bu talebe ve karşı çıkışa göre takınacağı tavır, toplumun yaklaşımını göstereceği için bir tür tepkiölçer olarak kullanılıyor.
Toplumda yaşanan kimliğe/dile dayalı ayrışmanın herkesin gözünü korkutuğu bir zamanda, sol partilerin devlet tarafından kabul edilmesini heyecanla dile getirdikleri anadil hakkının önce kendileri tarafından kabul edilmesini beklemek çok zorlayıcı bir şey olmasa gerek?
Bekleyelim ve görelim. Bu yönde adım atacak ilk sol parti hangisi olacak?
O arada tahminleri alalım…
0 yorum:
Yorum Gönder