22 Ekim 2011 Cumartesi

Yumuşak Koltuklar, Sert Sözler



Harbe giden sarı saçlı çocuk! 
Gene böyle güzel dön; 
Dudaklarında deniz kokusu, 
Kirpiklerinde tuz; 
Harbe giden sarı saçlı çocuk! 




- Onlardan kaç kişi ölmüş?
- Vatan hainleri...
- Leşlerini de alıp gitmişler...
- Irak'a hala girmediler mi?
- Hepimiz askeriz!

Öfkeli sohbetlerde, kızgın bakışlar eşliğinde sarf edilen bütün bu sert sözlerin sebebi geçtiğimiz günlerde doruğuna varan çatışmalar. Kendilerinden geçmişçesine kan, intikam, ölüm sözlerini edenler ise kentlerde yumuşak koltuklarda oturanlar. Belediye otobüsü ve minibüsler sıkışık olduğu için toplu taşımayı tercih etmeyip ulaşımlarını taksiyle sağlayanlar, gittiği kafede servis iki dakika geciktiği için garsonlara çıkışanlar, sinemada koltuklar biraz dar olursa gelip geçenden rahatsız olanlar, Bağdat Caddesi kalabalık olduğunda huzursuz olanlar, evlerine temizliğe gelenlere “benim kadın” diye hitap edenler... İşte bu makbul yurttaşlar, tıklım tıkış belediye otobüslerinde yolculuk yapanların, günde 10-12 saat çalışanların, kafelerde kendilerine servis yapanların, sinemadaki yer göstericilerin, Bağdat Caddesi'ndeki dükkanlarda çalışanların ve evlerine temizliğe gelen kadınların çocuklarının, 10 barfiks, 20 şınav, 30 mekik çekip bir silahı söküp takmayı öğrendikten sonra en zorlu doğa koşullarında ölmelerini istiyorlar. Kendileri yumuşak koltuklarında bel ve boyun fıtıklarıyla mesailerini bitirmek için saat sayarken onların, ellerinde boyları kadar bir silah, nereden geleceğini bilemedikleri bir kurşunun korkusuyla geceleri sabaha kavuşsun istiyorlar. Kendileri yıllık izinlerini kullanıp gidecekleri tatil için erken rezervasyon yaparken, onların aile özlemiyle şafak saymasını istiyorlar. Kendileri sırtlarında şık spor çantaları, ayaklarında en sağlamından botlarıyla doğanın güzelliklerinin tadını çıkararak trekking yaparken, onların otuz kiloluk asker çantaları ve postallarıyla yüksek dağlarda, derin vadilerde ölüm korkusuyla tetikte operasyon yapmalarını istiyorlar.

Yumuşak koltuklarda sert sözler söyleyenler, binlerce insanın yaşamını kaybetmesine tepkilerini fesybukta profil resimlerini bayrak yaparak, tıvitırda TT'yi militarize söylemlerle doldurarak gösteriyorlar. Ellerinde bayraklarıyla kentlerin en kıyak caddelerinde, mayın patlama tehlikesinden uzakta güvenle yürüyüşler yapıyorlar. Bir geceliğine eğlencelerinden feragat ediyorlar. Arabaların antenlerinde bayraklar dalgalanırken tabutların üzerine başka bayraklar seriliyor. Bizler hayatımıza devam ederken onlar toprak altında, anneleri toprak üstünde hep üşüyecek.

Her şeyin bir nedeni olduğu gibi bu savaşın da bir nedeni olduğu düşünülmüyor çünkü düşünmek zor, tepki vermek kolay. Ve bu yüzden ülkenin (ayrımsız) yoksul çocuklarının neden dağlarda birbirlerine kurşun sıktığını düşünmek yerine bir hafta on gün sonra unutmak üzere tepki vermek tercih ediliyor. Ama artık ayağa kalkıp “Benim adıma öldürme. Dur ve düşün” diyecek Türkler aranıyor...

0 yorum: