8 Nisan 2014 Salı

BDP İyi Ama HDP Kötü

Türkiye’nin batısındaki solcuların/sosyalistlerin bir kısmında (Türk solu gibi lanetlenmiş bir tabiri kullanmamak için epey dolambaçlı bir yol seçtim sanırım), bir süredir kısmen “BDP iyi ama çevresi kötü” anlamına gelebilecek bir HDP eleştirisi mevcut. BDP’nin türlü çeşit hatalarını hoş görmek konusunda epey bonkör olan bu arkadaşlar, mevzu HDP olunca çok daha keskin, sekter ve irrasyonel tepkiler veriyorlar. Bunun pek çok sebebi olmakla birlikte en önemlilerinden iki tanesi bence şunlar:

1) BDP’nin ezilen bir ulusun parlamenter temsilcisi olması ve bu nedenle Kürt illeriyle sınırlı olmakla birlikte hataları olsa dahi enternasyonalist dayanışmaya tabii tutulması,

2) HDP’nin, dolambaçlı tabirle ifade etmek istediğim çevrelerin, kendilerinin işaretli bölgesi olarak gördüğü Türkiye’nin batısında kendine alan açmaya çalışarak “özel mülklerinde” çadır kurma girişimine tepki göstermeleri.

Bu iki maddenin toplamı için “Atatürk iyi ama İnönü kötü” veya “Lenin iyi ama Stalin kötü” formülasyonuna uygun bir şekilde “BDP iyi ama HDP kötü” de denebilir.

Aslında HDP, yıllardır seçimlere ittifak olarak giren Kürt hareketi ve solun bir kısmının daha kurumsal bir birliktelik oluşturma girişiminden ibaret. Yani çok da yabancısı olduğumuz bir durum olmaması gerekir ama sanırım soldan gelen bu tepkilerin ardında biraz da BDP’yi sol bir parti olarak değil de ulusal bir kurtuluş hareketinin parlamenter temsilcisi olarak görmek yatıyor. Ana akım siyasetin BDP‘yi salt “Kürtçü” olarak yaftalaması gibi solun bir kısmı da salt bir ulusa kurtuluş hareketi olarak yaftalıyor (Bazı sol partilerin de BDP’yi “Kürtçü” olarak nitelediğini biliyoruz). Bu anlamda da HDP’yle birlikte BDP’nin “kendi alanlarına el atmasından” rahatsızlar (Bkz. Öcalan’ın “Mahir’in emanetini teslim ediyorum” sözünün bu çevrelerde yarattığı infial).

Halbuki HDP'nin programına baktığınızda temel konularda diğer sol partilerle benzer olduğunu görüyoruz. Anti emperyalizmden özgürlükçü laikliğe, kültürlere ve etnik-dini kimliklere özgürlükten ekonomide kamusal yönelime kadar çok sayıda ortak nokta var. Keza pratikte de (alanlarda, sendikalarda, odalarda, sivil toplum örgütlerinde) hem HDP'yle hem de HDP'nin pek çok bileşeniyle birlikte çalışıyorlar, ortaklıklar kuruyorlar. Bu birlikteliklere rağmen görünüşte "Yetmez ama Evet" diyenlerin, liberallerin, dincilerin var olduğunu iddia ederek HDP'yi soldan ve muhalefetten saymamanın gerçek düşüncelerini yansıttığını inanmıyorum. Temel motivasyonları bir türlü gerçek anlamda muhalif ve solcu olduğunu kabul edemedikleri BDP'den mümkün olduğunca uzak durmak.

Oysa baktığımızda, hem sokakta hem de parlamentoda, ülkedeki en dinamik muhalif hareketin şu anda BDP olduğunu rahatlıkla görebiliyoruz (BDP, AKP’yle işbirliği içinde, RTE’nin başkanlığı karşılığı pazarlık yapıyor vb. şeyler düşünenler yazıyı okumayı burada bırakabilirler). Ülkenin batısındaki emek hareketini de canlandırabilecek böylesi bir birlikteliğin, nihayetinde CHP’ye oy vermekle sonuçlanan söylemde radikal bir muhalefetten çok daha etkili olacağı açık. Fakat bunun için de ülkenin batısındaki solun, BDP’ye başka bir ülkedeki dayanışılması gereken bir sol eğililimli ezilen ulus örgütü olarak bakmayı bırakıp ortak mücadeleye “gönül indirmesi”, küçük denizde büyük balık olma konforundan vazgeçmesi ve BDP çok güçlü, sesimiz çıkmaz özgüven eksikliğinden kurtulması gerekiyor. Tabii gerçekten bütün bir ülkeye dair tahayyülleri varsa… Zira şu andaki durum biraz İspanya’daki Bask ve Katalan soluna uzaktan duyulan sempatiye benzeyen hatta onlara duyulan kadar bile kararlı olmayan bir sempatiden ibaret..

0 yorum: