7 Ekim 2013 Pazartesi

Athletic Diyarbakır Büyükşehir Belediyespor...

Eyüpspor’un iç saha maçlarını oynadığı stat, Eyüp hükumet konağının hemen bitişiğinde, yol üzerinde, bir yan tribün bir de kale arkası tribünden ibaret 2.500 kişi kapasiteli bir stat. Bu Pazar günü oynanan (2. Lig denen ama aslında 3 lig takımları olan) Eyüpspor-Diyarbakır Büyükşehir Belediyespor (DBB) maçını izlemek için işte bu stada gittik.

Maç için hava ve zemin şartları müsaitti. Hava, çok bulutlu az güneşli, zemin gayet çimdi. Ama misafir takım, yani DBB taraftarı için ayrılan, şık takım elbiseli bir Eyüpspor görevlisinin 10 liralık biletleri toplayarak bizi içeri aldığı misafir takım tribünü için aynı şeyi söylemek mümkün değildi. Her ne kadar TFF sitesinde “Koltuklandırma: Tümü Koltuklu” diye geçse de tamamen demir aksamdan oluşan bu tribünde neredeyse hiç koltuk yoktu. Olan 8-10 plastik koltuğa oturmak yerine doğrudan çamurun üstüne oturmayı tercih ederdiniz. Tuvaletler içinse bir DBB taraftarının yorumu şöyle oldu: “Bilerek böyle yapıyorlar. Diyarbakır böyle mi hiç, mis gibi stat”.

Eyüpspor taraflarının bulunduğu yan tribünde, tezahürat eden 50 taraftarla birlikte toplam yaklaşık 200 kişi vardı. Buna karşılık DBB taraftarının bulunduğu kale arkası tribününde ise yarısı tezahürat eden yarısı çekirdek çitleyerek maçı izleyen 300-350 kişi bulunuyordu. Eyüpspor tribününü, özellikle de tezahürat yapan grubu, bir polis maç boyu kamerayla çekime aldı. Bir 2.lig takımının 50 kişilik tezahürat eden taraftar grubunu dahi 90 dakika kayda almak bana biraz paranoyakça geldi doğrusu. Kale arkasında ise benim görebildiğim kadarıyla çekim yoktu ama 2 metre aralıklarla dizilmiş plastik sandalyelere oturan çevik kuvvet polisleri vardı. Taraftar ve polis, karşılıklı olarak birbirimiz görmezden geldik.

Maçın ilk dakikaları orta saha mücadelesi halinde gayet sıkıcı bir şekilde geçti. Orta saha mücadelesi dediysem çok da ciddiye almayın. Ortalama bir halı saha maçından hallice bir oyun vardı. Orta sahada karşılıklı kaptırılan toplar, kaleye doğru yaklaşınca tekrar orta sahaya doğru şişirmeler, biraz itiş kakış… İlk şutu 20. dakikada, havaya dikilen topun stadın tellerini aşıp hemen yanı başındaki yola düşmesini 30. dakikada gördük. Pek de sakin olmayan yola doğru inişe geçen topun hangi arabaya çarpıp içindekilerin ödünü patlattığını ve topu dikip tekrar sahaya yollayıp yollamayacaklarını merak ettim doğrusu. Top, o şekilde geri gelmedi. Herhangi bir şekilde geri gelip gelmediğini de öğrenmek mümkün olmadı.

DBB taraftarının “Diren ha Diyarbekir diren. Direnmektir sana can veren. Duy ve dinle bu şarkım sana. Dağlarının aşkına güven” tezahüratı, hakemin DBB’li bir oyuncunun yaptığı faulü görüp düdük çalmasıyla ıslıklara dönüştü ve bir DBB’li taraftar, futbol programlarındaki yorumcuların da canlı yayında söylememek için kendilerini zor tuttuklarını düşündüğüm yorumu yaptı: “Oruspu çocugi! Ne düşisen!”.

İlk yarının yarısından itibaren DBB, Eyüpspor’un sahasında daha çok vakit geçirmeye başladı. Gerçekten vakit geçirmekten bahsediyorum. Öyle üzerinde düşünülmüş, organize bir hücum hiç olmadı. Kanattan hücum etmeyi bırakın, ortadan yüklenmeye dair de bir çaba yoktu. Bol bol ikili itiş kakış ve sonucunda taca çıkan toplar gördük. Eyüpspor’un topu taca atmakta çok mahir savunma oyuncuları var. Ortada herhangi bir risk yokken riske girmemek için topu taca atıyorlar.

Eyüpspor’un bildik tezahüratlarına karşılık bu kez DBB tribününden “Herne Peş” melodisi yükseldi. Polisler, bilmedikleri için olsa gerek herhangi bir tepki göstermediler. Zaten genelde kendilerine Kürtçe olarak edilen küfürleri de anlamıyorlar. Bu esnada gelişen! DBB atağında yeterince koşmadığı için 17 numaralı formayı giyen Mert, “Ma niye koşmisen, 17 numara!” diye lafı yedi. Gerçekten de 17 numara pek koşamıyor. Belki de koşmak istemiyordur, bilemiyorum. Sonuçta arada sırada şişirilen ve sonuç vermeyeceği belli olan toplara koşmak istemeyebilir insan.


İlk yarı bu şekilde, bizim kendi kendimize heyecan yaratıp sesimizi yükselttiğimiz birkaç hareket hariç, herhangi bir tehlikeli pozisyon dahi olmadan 0-0 tamamlandı. Devre arasını çay, çekirdek ve yüksek sesli Gangnam Stayle dinleyerek geçirdik. Bir de top toplayıcı çocukların yedekleri ısındırmasını izleyerek.

İkinci yarıda, maçın 85. dakikasında Eyüpspor’lu Ethem’in kırmızı kart görmesi ve sonrasında oynanan uzatmalarla birlikte 8 dakikada yaşananlar hariç, en önemli pozisyon, havaya dikilen topun bu kez kapalı tribünü aşarak Eyüp sokaklarında özgürleşmesi oldu. Bu topun da geri gelmediğini tahmin ediyorum. Maçta hiç gol olmamasının yanı sıra, büyük ihtimalle iki de top kaybı oldu.

“Herne Peş ve Diren Diyarbekir” tezahüratları devam ederken ezan okunmasıyla birlikte tribün birden sessizleşmesine önce şaşırdım. Bir dakika önce “Oruspi cocugi hakem!” diye bağıran duyarlı halkımız, ezan okunmasıyla birlikte sessizleşip düşük belli pantolonlarını çekiştirerek yerine oturmuştu zira… (Dünyanın en çok düşük belli pantolon giyen taraftarına DBB sahip sanırım)

85. dakikada ikinci sarı karttan kırmızıyı yiyen Eyüpspor’lu Ethem’in oyundan atılmasıyla birlikte DBB biraz daha hareketlendi. Belki inanmayacaksınız ama 2 tane çok önemli pozisyonu kaçırdı. Pozisyonlardan birini meşhur 17 numara (kondisyon yetersizliği olduğunu düşünüyorum) ve oyuna sonradan giren “Sari” Semavi kaçırdı (Semavi’nin sarı saçlı olduğunu herhalde tahmin ettiniz).

Kırmızı karttan sonra Eyüpspor’lu oyuncuların girdikleri pozisyonlarda yerde kalma ve sağlık görevlisinin sahaya girme sayısı arttı. Eyüpspor’lu savunma oyuncusunun ayağı kırılmış gibi yerde kıvrandıktan sonra sağlık görevlisinin girmesiyle birlikte ayağa kalkması karşısında arka sıramdan “Ula saglıkçi! Olmiş mi bari?” diye bir ses yükseldi. Sağlık görevlisinin bunu duyduğundan eminim ama tepki vermedi haliyle. Eyüpspor kalecisinin şanssızlığı ise ikinci yarıda bizim tribün tarafındaki kaleyi koruması oldu. Yoksa son dakikalarda sakatlanmış gibi yaptığı pozisyonda “Hop hop qalecî, top qalecî” tezahüratına maruz kalmazdı.

Sonuçta maç 0-0 bitti. Zaten son 5-6 dakika hariç kimsenin gol atmaya niyeti yoktu. Çıkışa yöneldiğimizde ise her zamanki gibi önce ev sahibi takımın taraftarlarının dağılacağı, sonra misafir takımın taraftarlarının bırakılacağı söylendi. Yaklaşık 200 kişilik Eyüpspor taraftarı ne kadar uzun sürede dağılabilir ki diye bekledik ama tam yarım saat bizi bırakmadılar. “Ula oxlim, niye kapıyı açmısiz!”, “Niye koyun gibi kapattınız bizi”, “Qapilar açılsin, çatışmalar başlasin” bağırışlarıyla birlikte hafif bir gerginlik hissedilmeye başlandı. Fakat duyarlı olduğu kadar kendinden disiplinli olan halkımız, bu ateşli arkadaşları sakinleştirmeyi başardı. Arkadan birinin “Kapıyı açar mısınız” diye bağırmasına ön taraftan “Sen duzgın konuşisen, belki seni anlarlar, one gel hele” diye yanıt vermesi suratsız polisi bile güldürdü.

Nihayet kapının dışındaki çevik kuvvet çekildi (Evet, 300-350 kişilik DBB taraftarı için çevik kuvvet konuşlandırılmış) ve evlerimize gitmek üzere dağıldık. Çok sıkıcı olan maç bir yana, bizi bu şekilde yarım saat bekletmelerinin insanlarda yarattığı, sözlerine de yansıyan, ruh halini şu şekilde özetleyebilirim: “Kürt olduğumuz için bu muameleye maruz kalıyoruz”.

Bu arada bir Athletic Bilbao muamelesi yapmak istediğimiz DBB’nin 18 kişilik kadrosunda 3 Diyarbekîr, 1 Cizîr, 1 Colemêrg doğumlu olmak üzere Kürdistan doğumlu 5 oyuncu var.

Diyarbakır Büyükşehir Belediyespor’un, bu sezon İstanbul’daki maçları şu şekilde:

14. Hafta: Tepecikspor AŞ
21. Hafta İstanbul Güngörenspor
30. Hafta Bayrampaşa



0 yorum: