Evet, Kürtlerin ve sosyalistlerin bir kısmı Taksim Gezisi'nde yanındaki kalabalıklardan "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" sloganını duyunca korkuyor. Kalpaklı Atatürk bayraklarıyla yürüyen yüzlerce insan "Ne oluyoruz?" edişesine yol açıyor.
Evet, ben de bunları duyunca ve görünce irkiliyorum, yalan yok. Birlikte davranmaya alışık olduğumuz sloganlar ve nesneler değil bunlar. Hatta alışık olmayı bırak, on yıllardır karşısında mücadele ettiğimiz zihniyetin sembolleri. Gel gör ki bugün sokağa inip kendisine tüm gücüyle saldıran polise karşı günlerdir direnenlerin dilinde ve elinde de bunlar var. Bu, sokakta direnenler, bizimkine benzer bir politik rahle-i tedrisattan geçmiş değiller. Benzer hassasiyetlere ve kaygılara da (henüz) sahip değiller. Ama baskıdan (tıpkı bizler gibi) bunalmış durumdalar.
Bu insanlar, bu zamana kadar "milli eğitim" almış, "milli basını" takip etmiş, "milli partilere" oy vermiş, büyük çoğunluğu kuvvetle muhtemel hayatında ilk defa polis ile karşı karşıya gelen insanlar. (Eskiden bir Ermeni mezarlığı olan) Taksim Gezisi'nin hükumet tarafından gasp edilip AVM'leştirilmesine karşı harekete geçenlerin uğradığı vahşi polis saldırısı sonrasında ayaklandılar. Yaklaşık 5 yıldır Başbakan tarafından kürtaj, içki, ahlak, darbe, seçkincilik, din karşıtı olmak gibi konularda azarlanıyorlar. Bu azarlamaların biriktirdiği öfke Taksim Gezisi'ne müdahaleye birlikte patladı.
Çok büyük çoğunluğunu 4 yılda bir seçimlerde oy vermekten başka bir politik etkinliği olmayanların oluşturduğu bu kalabalığın içinde elbette örgütlü kesimler de var. Bu örgütlü kesimlerin bir kısmının da milliyetçi düşünceye sahip olduğu aşikar. Peki, bu durumda biz bu alanda bulunmayız demek ne kadar doğru? Bulunduğumuz alanları bu milliyetçi düşünceye sahip örgütlere terk edeceksek mücadele etmenin ne anlamı var? Yıllarca sokak özgürleştirir dedik ama yoksa aslında insanların gökten inecek bir vahiyle bir anda "bilinçlenmesini" mi umuyorduk?
Alanda bulunmaktan kastettiğim, bu birkaç gündür sol örgütlerin yaptığı gibi Taksim Gezisi'nin meydana bakan merdivenlerinin önüne, tatil beldesinde tekne turu satanlar gibi stant kurmak olmadığını belirtmeme bilmem gerek var mı? Bugünlerde Gezi'de ve meydanda gördüğümüz insanların neredeyse hiçbiri o örgütlerin peşinden hareket etmedi (Zaten o örgütlerde de böyle bir kapasite yok). Şimdiye dek yapabildikleri tek şey (stant kurmanın dışında) her zamanki gibi dev bayrakları ve pankartlarıyla reklam yapmak oldu. Üstelik bunun hiçbir işe yaramadığını on yıllardır tecrübe etmelerine rağmen bir türlü vazgeçmiyorlar. Oysa Gezi Parkı'nın içinde "yarını bugünden kuracaksın, o senin tarihin olacak" sözüne uygun olacak şekilde çok başka bir hayat yaşanıyor ve bu her şeyi bildiklerini varsayan sol örgütler, bu direnişten bir şeyler öğrenmek için çaba göstermiyorlar. Zamanında (özellikle) Tunus ve Mısır meydanlarında gerçekleşen isyanlara "öncülük" eden kendilerine benzer yapılar arayıp bulamadıkları için "bu bir devrim değildir, emperyalizm işine yaramayan iktidarları değiştiriyor" diye yorumlar yapanların, şimdi Taksim için heyecanla "Tahrir meydanı" benzetmesi yapmaları, pek bir şey anlamadıklarının göstergesi.
Günlerdir devam eden Gezi Direnişi'ndeki olumsuzluklardan şikayetçi olanların katılıp kendi renkleriyle direnişi daha da geliştirmeleri için engel yok.
Haydi barikata!
0 yorum:
Yorum Gönder