Önce: Hugo Chavez'in, seçim sonrası yaptığı balkon konuşmasından bir parça... Başkanlık sarayının balkonuna "Halkın Balkonu" deniyor:
Yoldaşlar, bugün demokrasimizin dünyadaki en iyi demokrasilerden biri olduğunu gösterdik.
İlk olarak muhalefet liderine, gerçeği, halkın zaferinin gerçeğini kabul ettikleri için teşekkür etmek istiyorum. Bu yüzden onlara teşekkür ederek başladım çünkü hepimiz Simon Bolivar'ın topraklarında kardeşiz. Çoğunluk, mutlaka azınlığın sesine saygı duymalıdır. Barış içinde birlikte yaşamamızın ilk adımı budur.
Gerçeği söylemek gerekirse bu mükemmel bir mücadele oldu. Demokratik bir mücadele. Venezuela, 21. yüzyılın demokratik sosyalizmine doğru yürüyüşüne devam edecek.
Bugün, halkımızın ihtiyaçlarını daha doğru ve etkin bir şekilde karşılamak için çalışacağımız yeni bir hükumet dönemine başlıyoruz. Söz veriyorum daha iyi bir başkan olacağım.
Bu zaferi, ülkenin gerçek sahipleri olan Venezuela'nın çocuklarına ve torunlarımıza adıyorum.
Sonra: Hugo Chavez'in geldiği 1999 yılından bu zamana dek:
* Gini katsayısı 0,46'dan 0,39'a inmiş. Her azalış olumsuz değildir. Bu katsayı da 0'a ne kadar yakınsa gelir dağılımı o kadar eşit demek oluyor.
* İşsizlik %15'ken 2012 Haziran'da %7,4 olmuş. Kayıtdışı çalışan sayısı da %53,7'den %43'e inmiş.
* Toprak reformundan şimdiye dek 224.000 aile yararlanmış. 1.1 milyon hektar toprağı yeniden dağıtılmış.
* Küba'yla yapılan ortak çalışmalar sayesinde, maddi gücü yetersiz olan 1 milyon kişiye göz ameliyatı yapılmış.
* İnternet erişiminde oran %40,27 ve Güney Amerika'da 4. sırada. Ve fakat dünyadaki en yavaş bağlantılardan birine sahip.
* Buna karşın enflasyon 2012 yılında %27,6 olarak gerçekleşmiş.
* Venezuelalı bir STK'ye göre, 1997-98 yıllarında her 100 gösteriden 70'i engelleniyorken bu oran 2006'da 100 gösteriden 4,5'e düşmüş.
Rakamlar ortada. Belli başlı konularda iyiye gidiş varken bazı konularda yerinde sayma durumu var. Bunun dışında hepimizin ana akım medyadan haberdar olduğu bir takım insan hakları ihlalleri, ifade özgürlüğüne getirilen kısıtlamalar, hapishane koşullarının kötüye gitmesi, suç oranının düşürülememesi gibi sorunlar var. Özellikle çağımızda çok önem verilen örneğin ifade özgürlüğü ve özgür basın alanlarında vaziyet istenilen düzeyde değil. Güvenlik kuvvetlerinin davranışları ve denetlenip hesap vermesi konusunda da ilerleme yok denilebilir. Zaten bu tür büyük, köklü ve sisteme dair değişiklikler de geçmişten gelen ve sorun yaratacak en önemli iki konu da bunlar. Zihniyet dönüşümünde en çok direnişin çıktığı alanlar.
Kısmen iktidara yaranmak isteyen eski sistemin bürokrat artıkları, kısmen yeni gelip de iktidara yaranmak isteyen yeni sistemin olası bürokrasisinde yer alacaklar... Yani bir bütün olarak bürokratik zihniyetin kendisi...
Bu konulardaki yetersizlikleri ele alıp düzeltilmesi yönünde irdelemek yerine bunu özellikle sol iktidarları yıpratma amacıyla iliğine kemiğine kadar sömüren uluslararası bir sektör de var haliyle: Uluslararası "Akbaba" STK'ler.
Soğuk savaş dönemi mantığının sürekli olarak yeniden üretildiği, üzüm yemekten çok bağcıyı dövme için pusuya yatan "Akbaba" STK'lerin iddialarını tek ve biricik doğruymuş gibi ele alanlar, ilk iş dönüp kendi ülkelerinde bu tür çalışmalar yapan güdümlü STK'lere bakmalılar. Özellikle Türkiye'de "Strateji merkezi" adı altında pıtrak gibi çoğalan düşünce kuruluşlarının performanslarına bakarak bu uluslararası STK'lerin yönünü fark edebilirler. Neticede yerel iktidarların güdümlediği STK'lerin yanı sıra, küresel sermayenin güdümlediği STK'ler de var. Bunların yayınladığı çoğu (çoğu=durmuş bir saat bile günde iki defa doğruyu gösterir opsiyonu) çalışmanın sürekli manipülatif açıklamalar yapan uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarından çok da bir farkları yok. Son ekonomik krizde bütün dünya buna birebir şahit oldu.
Demokrasi denen yaşam biçimini bu tip güdümlü STK'lerin salt gazetecilerin haber yapabilme özgürlüklerini ölçmeleriyle tespit edilebilen bir sisteme dönüştürürseniz birileri de bunun yetersiz bir ölçüt olduğunu iddia edebilir.
Örneğin basın özgürlüğünün sonsuza yakınsadığı varsayılan ileri kapitalist ülkelerde, işçilerin üretimin karar sürecine ne düzeyde katıldıklarına bakarsanız diktatörlüğün en alasıyla karşılaşabilirsiniz. Özelleştirme sonucu olası işsiz kalmanın yaşattığı endişe nedeniyle yaşamına son veren çalışanların, bunu demokratik bir ortamda kendi özgür iradelerinin sonucu olarak gerçekleştirdiğini düşünen yoktur herhalde?
Somut örnek vermek gerekirse mesela Türkiye'de darbe girişimine bulaşmış gazeteciler adil bir şekilde yargılansın derken Venezuela'da darbe girişime bulaşan gazetecilerin adil bir şekilde yargılanması isteklerine ifade özgürlüğüne müdahale olarak görebilirsiniz.
Demem o ki özgürlük ve demokrasiyi salt liberalizmin sunduğu çerçeve üzerinden değerlendirmek sorunlu sonuçlara yol açabilir.
0 yorum:
Yorum Gönder