22 Şubat 2011 Salı

At İzi, İt İzi, Hani Bunun İlk İzi...

Bazı sözler vardır her devre uyar. Öyle sözcüklerden oluşturulmuştur ki ve öyle bir durumla karşılaşılır ki “Hah, bu söz buraya cuk oturdu” denir. Bu kadar teferruatlı bir tanıma gerek yok aslında. Bu sözlere kısaca “atasözü” de deniyor.

İşte “At izi it izine karışmış" sözü devrimizde yürütülen siyasete cuk oturan atasözlerinden. Kim solcu, kim sağcı, kim muhalif, kim muktedir, kim milliyetçi, kim darbeci, kim özgürlükçü, kim liberal... Her şey birbirine girmiş durumda. Salt demokratik ilkeleri savundu diye bir liberal solcu ilan edilebiliyor. Salt şimdiki iktidara muhalefet ediyor diye bir darbeci solcu ilan edilebiliyor. Salt sol etkin olmadığı için muhafazakârlar -bazı icraatları sonucu- solcu ilan edilebiliyor (special thanks to İdris Küçükömer). Yani “at izi it izine karışmış” vaziyette.

Bu karışıklığın en çok acı veren tarafı ise yıllardır demokrat, solcu, devrimci (kapsam açısından büyükten küçüğe dizilmiştir) bilinenlerin birdenbire darbeciden, sağcıdan, milliyetçiden ve hatta ırkçıdan türetilme Çin malı çakma “solcu”lara arka çıkması oluyor. Kör bir AKP düşmanlığının etkisiyle Stockholm sendromuyla açıklanamayacak şekilde cellâdının yanına düşmeye kadar varan bir gariplikle karşı karşıyayız. Bu gariplik ilk olarak bir sol kemalist olan İlhan Selçuk'un iktidara karşı işkencecilerini affetmesiyle başlamıştı. Şimdilerde bazı sosyalistlerin ırkçı ve faşizan düşüncedeki insanları tereddüt etmeden savunmasına kadar uzadı.

Kendi örgütlerinde farklı düşünme özgürlüğünü savunmaktan imtina edenlerin, farklı düşünmekle kalmayıp bir de bunu ifade etme cesaretini gösterenleri aforoz edenlerin şimdi "nefret suçu" kapsamına girecek denli pervasız çalışmalara imza atanlara, Voltaireyen bir şekilde "Fikirlerinize katılmıyorum ama onları ifade etme hakkınızı sonuna dek savunurum" düsturuyla arka çıkması gibi tuhaflıklarla karşı karşıyayız (Bu sözün Voltaire'e ait olduğu da tartışmalıdır).Aslında bu arkadaşlar kendilerinin kullanmakta ısrar ettikleri teorik ve pratik donanımlarla bırakın sistemi, hükumeti bile deviremeyeceklerinin bilinçaltında farkına varmış olmanın vermiş olduğu dayanılmaz hafiflikle işi zinde kuvvetlere ihale etmiş, lojistik destek sağlar konuma geçmişler. ABD desteğini arkasına almış işbirlikçi bir AKP’ye karşı mücadele ettiklerini söyleyen bu arkadaşlara sorulması gereken soru şu olmalıdır: Lojistik destek verdiğiniz ulusalcıların bu memlekette ABD’den bağımsız ne yaptıklarını gördünüz?Zamanında bir 32. Gün programında heyecanla TSK’yi, ABD’ye ve emperyalizme karşı tek direniş odağı olarak göstermeye çalışan Erol Manisalı’ya “Peki, bu ordunun komuta kademesi ABD’den eğitim almıyor mu? Bu ordu NATO’nun en büyük ikinci ordusu değil mi?” sorusunu soran Ufuk Uras’ın, karşılık olarak “kem küm” yanıtını alması gibi, bu sorunun yanıtı da “kem küm” olacaktır.

“Kem küm” siyasetini sol, muhalif duruş diye pazarlayanlaradır sözümüz: Sağa dönerken yayalara yol verin…

0 yorum: